Yapılacaklar Listesi

 

Zirve yolculuğunun beşinci günündeydiler. Hedeften önceki son
kamp. Üç gün süren, şahane manzaralar eşliğindeki
yürüyüşlerinin ardından dördüncü gün tırmanışa
başlamışlardı. Zor ve meşakkatli olmuştu buraya kadar
gelmeleri. Soğuk ama şahane gecenin sessizliğinde çadırından
çıkıp yıldızları izlemişti. Hayatı boyunca görmediği kadar
yıldız görmüştü o gece. Uzansa yakalayacak gibiydi. Otuzlarının
ortasındaydı Aslı. İyi bir işi, bir çok insanın imrendiği
hayatı vardı. Bulunduğu yere gelmek için çok çalışmıştı.
Bir çok insanın hayal ettiğinden bile daha çok hem de. Kendini
bildi bileli her şeyi belirli bir düzene göre yapar, disiplininden
asla taviz vermezdi. Eğer bir hedef koyduysa kendine, oraya ulaşmak
için yapılması gerekeni fazlasıyla yapardı. Muhtemelen hayatı
boyunca bir çok şey değişmiş olabilirdi ama bu hiç
değişmemişti. Bekir’le düşündüğü evlilik de bundan istisna
değildi. Ne zaman evlenmesi gerektiğini daha işe girerken
hesaplamıştı. Bu düşünce biçimi bir çok insan için tuhaf,
duygusuz ya da sıkıcı gelebilirdi elbette. İşin gerçeği Aslı
diğer seçenekleri de gözden geçirmişti. Kendini duygulara
bırakmak ya da akşına göre yaşamak. Pekala yapılabilir şeylerdi
bunlar. İyi de sonra? Neticede hep bir sonra vardı. İşte orada
harcadığın zamanı telafi etmek, yaptığın hataların pişmanlığı
ile yüzleşmek ve geride kalan günlerini keşkelerle geçirmek. Ona
göre olmadığına karar vermişti. Duygular sizi başarıya
götürmezdi.

Evlilik
tarihlerini aldıkları günün ertesinde rutin doktor kontrolü
sırasında hiç beklemediği bir şey olmuştu. Kanserdi. Şöyle
demişti doktor, “Sana doğruyu söylemem gerekiyor. Tedavi
ihtimali çok düşük. Oldukça az bulunan ve tehlikeli bir tür”.
Bunu duyduğunda aklına gelen ilk şey ne kadar süresi kaldığını
sormak olmuştu. En iyi ihtimalle altı ay. Altı ay… Bunu
duyduktan sonra olanları çok iyi hatırlamıyordu. Eve nasıl
geldiğine dair fikri yoktu. Fakat o gece çocukluğundan beri önüne
set çekmeyi başardığı duyguları her yerden ona saldırmıştı.
Artık planlayacağı bir geleceği olmadığını öğrenmek. İşte
o uykusuz gecenin ardından ertelediği veya mani olduğu ne varsa
yapmaya karar vermişti. Sabah ilk iş çalıştığı yeri arayıp
istifa etmiş, bankadaki tüm parasını çekmiş, tek yön bilet
alıp yola çıkmıştı. Bekir aramıştı ertesi gün. Ne olduğunu
anlamak için. Bir şey söylememişti ona. Sadece, “Evlenmek
istemiyorum artık” demişti. İstemiyordu da gerçekten. Birkaç
kez doktoru aramıştı. Tedavi olmak istemediğini söylemişti ona
da. Ne gereği vardı ki. Fakat ısrar etmişti doktoru. Eski
arkadaşlarından biriydi. “En azından” demişti, “İkinci bir
kontrol yapalım”. Buraya; yani tırmanışa gelmeden önce,
gitmişti yanına. Dört ay sonra. İki ayı kalmıştı sadece ve
birkaç gününü kontrollere harcamıştı. Ne çıkacağını asla
merak etmemişti. İşi biter bitmez ayrılmıştı oradan.

Sabah
uyandığında güneş ufukta belli belirsiz kendini göstermişti.
Birkaç haftadır ilk kez böyle deliksiz uyumuştu. Hastalık hep
aklının bir köşesindeydi ama istemsiz şekilde neşe vardı
içinde. Önlerinde çok tehlikeli bir parkur vardı oysa.
Tırmandıkları dağ bir sürü dağcıya mezar olmuştu. Kısa
zamanlı eğitim ve kimsenin etmeyeceği kadar ısrarın ardından
katılmayı başarmıştı ekibe. Neden orada olduğunu, ne yapmak
istediğini söylemişti oradakilere. Onların istediği aylar süren
eğitim için vakti yoktu. Şöyle demişti ekip lideri,
“Söylenenleri harfiyen yapacaksın. En ufak bir tehlikede veya
senden kaynaklı dikkatsizlikte geri dönersin”.

Çadırından
çıkıp ekipmanlarını hazırlamaya başladı. Bir ara dönüp
zirveye baktı. Bulutlar yalayıp geçiyordu karla kaplı kayaları.
Yanından geçerken, “Günaydın” diyen İsviçreli ekip
arkadaşına gülümsedi. Diğerleri de onun gibi çadırlarından
çıkmış hazırlık yapıyordu. Ekip lideri ileride, elinde telsiz
birileri ile konuşuyordu. Dönüp ona baktığında anlayamadı ama
heyecanla bir şeyler söyledi ona Con. Kırklı yaşlarında, hayatı
dağlarda geçmiş, usta bir tırmanıcıydı. O kadar heyecanlıydı
ki anlam vermek mümkün değildi. Koşarak yanına gelen Con. Nefes
nefese, “Seninle konuşmak istiyorlar. Önemli, gerçekten önemli”
dedi. Merakla telsizi aldı Aslı ve korku içinde “Evet, ben
Aslı!?” diyebildi. Doktoru sağı solu aramış, nerede olduğunu
bulmuştu. Bunu nasıl yaptığından emin değildi doğrusu ve
hiçbir zaman merak edip sormadı. “Türkiye’den doktorunuzun
ilettiği bir mesaj var. Aynen okuyorum: Tüm tahliller temiz çıktı.
Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum. Fakat durum bu. En kısa sürede
benimle iletişime geç”. Kısa bir sessizlik oldu ardından
telsizde ve bozuk İngilizce ile “Hepsi bu kadar, tamam” diyerek
noktalandı konuşma. “Tamam” diyebildi. Temiz mi çıkmıştı?
İyi de bu nasıl olabilirdi? Başını önüne eğdi. Sevinmesi
gerekiyordu ama duyduğu şeyi doktorunun ağzından duymaya ihtiyacı
vardı. Bir hata olabilirdi.

Arkasını
döndüğünde tüm takımın mutluluk dolu gözlerle ona baktığını
gördü. Con durumu anlatmış olmalıydı. Onlara ve arkalarında
kalan zirveye baktı. Artık oraya çıkamayacağını düşündü.
Geri dönmeliydi. Çığlık sesleri yükseldi ardından ve orada
bulunan herkes Aslı’ya sarıldı. Sevinçlerine ortak olmamak elde
değildi. Yaşayacağını öğrenmiş olmaya kim sevinmezdi ki.

Aslı
öyle olmayabilirdi ama oradakiler dağın ve onun getireceği
tehlikelerin farkındaydılar. Kısa bir vakitleri vardı devam etmek
için. Aksi halde hava değişebilir ve belki de zirveye hiç
ulaşamayabilirlerdi.

Kısa
bir kutlamanın ardından Con, “Artık devam etmeliyiz” dedi.
“Zirve bizi bekler bu güzel haberin ardından”

Aslı
istemsiz şekilde tekrar zirveye baktı. İçini kaplayan korkuyu
tarif etmek imkansızdı. Daha birkaç dakika önce ulaşılabilir
olan şey şu an sadece içinin korku ile dolmasına sebep oluyordu.
Aşağı inmeli, doktorunun yanına gitmeli ve yapılması
gerekenleri yapmalıydı. Burada bulunmasının hiçbir mantığı
yoktu.

“Ben…”
diye kekeledi Aslı, “Devam edemeyeceğim sanırım. Geri dönmem
lazım”

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir