“Gerçekte ne hissettiğimi kimseye anlatmadım” dedi rüzgarda
sallanan adama. “Senin kulaklarına fısıldayacağım”
Bembeyaz kumlar göz
alabildiğine. Zaman kayboluyor. Sallanan adam susuz. Belki de o
yüzden sallanıyor. Ya da korkudan. Altında durdukları ağacın
gölgesi vuruyor ayaklarının dibine. Asırlar önce kurumuş sanki.
Kibrit vursan tutuşacak.
“Kelimeleri
söylemek istesem de çıkmadı daha önce. Dinliyor musun beni?”
Bir yudum su olsa.
Kurumuş dilini kıpırdatamıyor. Konuşan adamı dinliyor.
Dinlemesi gerekiyor diye, istediği için değil. Tercihi olsa başka
bir şey yapardı mutlaka. İyi de ne? Aklına hiçbir şey gelmiyor.
Bir şeyler yapmayı biliyor olmalı. Ama hatırlamıyor.
“Dinlediğini
biliyorum. Gözlerin öyle söylüyor”
Rüzgar artık esmiyor. Ve
öylesine aydınlık ki insan gözlerini kapamak istiyor. Gündüz
korkutucu olmamalı bu kadar. Neden burada? Ne zamandır burada?
Sorular çok. Soruların yanıtı konuşan adamda. Önce
söylediklerini dinleyecek. Sonra su isteyecek. İsteyecek mecali
yok. Ama olacak. Öğrenmesi gerekeni öğrendikten sonra.
“Bir kez
anlatacağım o yüzden dikkatli dinlemelisin”
Dikkatle dinleyecek
ve asla unutmayacak. Kendinden sonrakilere anlatacak dinlediklerini.
Bir dakika bunu sorması lazım. Hata yapmak istemez. Korkuyor. Çok
korkuyor. Bir damla su olsa. Beyaz kumların öncesi yok. Beyaz
kumların öncesinde neden bir şey yok? Var olmuş olmalı. Burada
mı? Çok saçma değil mi?
“Sen seçilmiş
olansın. Seçilmiş olduğunu fark et!”
Başkaları da var o
zaman? Neden burada değiller? Beyaz kumlar ülkesine mi? Neden
gelsinler? Kim buraya isteyerek gelir? Bir yudum su olsa. Tek bir
yudum. Kelimeleri oluşturan harfler. Yere çizebilir pekala. Konuşan
adam dinlemese de görür yazdığını. Dinleyemez zaten,
konuşamıyor. Konuşamamasının sebebi susuz olması mı? Yere
yazabilir. Bu sorunun yanıtı orada gizli.
Konuşan adam
kulağına eğilirken “Duydukların seni şaşırtacak. Buna inan!
Boşuna gizlemedim” dedi sakin bir ses tonuyla.
Sesi ne kadar güzel.
Neden korkuyor o zaman? “Diyor” değil, “Dedi”. Hikayeyi
kimin anlatısı ile dinliyoruz. Bir başkası daha olmalı.
Dinliyor. Gereğinden fazla dikkatli hem de. Başını belaya
sokabilir.
“Şimdi dikkatle
dinle fısıltıları” diyor konuşan adam ve kulağına eğiliyor.
Sonra sessizlik.
Artık korkmuyor. Susuz hissetmiyor. Duydukları gerçek olamaz.
Kimse böyle hissetmemeli. Bitip tükenmez beyazlığın
ortasındalar. Tepelerinde duran kurumuş ağaç eşlik ediyor bir
tek onlara. Ve her şey fazlasıyla aydınlık. Kendini toparlamaya
çalışıyor. Bunu yapabilir. Konuşan adam artık sessiz. Her şey
çok sessiz. Yere yedi harflik tek bir kelime yazıyor. Konuşan adam
eğilip okuyor. Gözlerine bakıyor sonra. Yeniden konuşacak.
Sessizlik bozulacak.
“Teşekkür
ederim” diyor zar zor duyulacak kadar. “Teşekkür ederim”