Teşhis (2. Bölüm)

Kemoterapinin başlamasına bir gün kala dördüncü kriz vurdu. O
sırada arkadaşının evinde yemek yiyordu. Ağrı başlamadan önce;
kısa bir an da olsa her şeyi unutmuş, komik bir anısını
anlatmaya başlamıştı. Unutmak, insana verilen en büyük hediye.
Beyni ortadan ikiye yarılıyormuş gibi hissetti. Her şey karardı.
Nedensiz şekilde oturduğu yerden kalktığında odadakiler hiçbir
tuhaflık hissetmemişti. Bir iki attım attı, sendeledi. Bayılmamak
için uğraşıyordu. İnsanlar gülüyordu. Aniden her taraf
bembeyaz oldu, ağrı kesildi ve her şey normale döndü. “Can…
bir şey mi oldu?” diye sordu Hakan. Eve gidince dolaptaki tatlıyı
yiyecek ve rahatsızlanıp gece boyunca uyuyamayacaktı. Sakince geri
dönüp, “Yok yok, iyiyim merak etme” dedi. “Su alacaktım da
ona kalktım”. Selin hızlıca yerinden kalkıp, “Oturur musun
lütfen! Saçmalama, ben getiririm suyu” dedi. Bir yıl sonra
evinin önünde karşıdan karşıya geçerken freni patlamış bir
kamyonun altında kalacaktı. Yanından geçerken üzüntüsünü
hissetti. Atilla gülümseyerek, “Hele gel de otur şöyle. Şu
şeyi anlat, hani senin iş yerindeki yaşlı adamı” dedi. Beş
yıl sonra işleri kötü gidecek, bürosunun kalorifer borusuna
kendini asacaktı. Selin’le yatmanın ne kadar güzel olacağını
hayal ediyordu bir yandan. Lanet ağrı, hepsini o yapıyordu.
“Biraz… biraz oturmam lazım” dedi. Bir şeyi yoktu yok
olmasına da hissettiği şeyleri kaldıramıyordu. Delirmemeye
çalıştıkça… bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Her
seferinde yeni bir şey ekleniyordu. Arkadaşları ona yardım etmek
için yerlerinden doğrulurken istemsiz şekilde mutfağa doğru
bağırdı, “Selin kahve makinasında elektrik kaçağı var
dokunma!”
Doktorun yanına
gidene kadar verilen antidepresanları iki katına çıkardı. Gelip
geçeceklerini umarak. Yaşadığı şeyin beyninin ürettiği
hayaller olduğuna kendini inandırmaya çalışarak. Doktorun
karşısına oturduğunda, “Bunlar normal, yaşadıklarınızı
daha önceki hastalarımızda da gördük. Şunu şunu yaparsanız
geçer” gibi beylik bir cümle duymayı umdu. Fakat doktor tuhaf
bir bakışla ve delirdiğini düşünerek psikiyatrla konuşması
gerektiğini, verilen antidepresanları içip içmediğini sordu.
Bunu söylerken alacağı evin taksitlerini düşünüyordu. Daha çok
hasta bakmalıydı. Ölmek üzere olan bu ahmağın hayalleri ile
uğraşarak vakit harcayamazdı. Doktora bakarken sinirlenmemeye
çalıştı. Aşağılık herif, öğleden sonraki randevuları iptal
edilince eve erken gidecek, karısını bir başka erkekle
yakalayacaktı. Alt komşusu olan öğrenci. Çocuk yirmi iki
yaşındaydı. Aslında daha fazlasını hak etmişti. Ölüyor
olabilirdi ama insan gibi davranılmayı hak ediyordu. “İçeri
alalım sizi” dedi doktor. “İlaçlarınızı vermeye başlayalım”
Hastalık mı,
hissettiklerimi bilmiyordu ama ilaçlar yüzünden yarı baygın
şekilde yatarken insanları düşündü. Yüzlerindeki sahte
mimiklerin ardında gerçek düşünceleri akıp gidiyordu. Orada,
kimsenin fark edemeyeceğini sandıkları o yerde mutluydular.
Başlarına gelecek şeylere karşı ise bir o kadar zayıf ve
bihaber. Bunları düşünürken doktorun kapının önünden
geçtiğini gördü. Üzgün görünüyordu. Dudağının kenarında
istemsiz bir tebessüm oluştu. Hemşire yanından geçerken hiçbir
şey hissetmediğini fark etti o sırada. İlaçlar öylesine ağır
gelmişti ki o ana kadar ayırdına varamamıştı. Hemşirenin
aklından bir şey geçirmediğini, o yüzden hissedemediğini
düşündü. O anda hemşirenin elindeki tepsi kaydı, tutmak için
uğraşırken ayağı boşluğa geldi ve kötü şekilde düştü.
Bunu görememişti. Oysa olmadan önce görmeliydi. Sevinmeli mi,
üzülmeli mi bilmiyordu ama büyük bir yoksunluk hissetti. Midesi
bulandı. Lanet ilaçlar doğru düzgün bir şey düşünmesine izin
vermiyordu. Yataktan doğrulmaya çalıştı ama başaramadı.
Kendini biraz
toparlayınca taburcu edildi. İkinci kür için vakit verildi,
aradaki kontroller için randevu tarihi belirlendi. Hastaneden
çıktığında alelade bir adamdı. Zar zor yürüyen, kel, zayıf
ve sıradan bir adam. Hastalığın getirdiği hediyeyi kabul
edeceğine yok olması için uğraştığını yeni yeni anlıyordu.
İnsan, nankörlük doğasının parçası. Varlığı ile rahatsız
olunanın yokluğunda aranması. Arkadaşları karşıladı kapıda.
Alıp evine götürdüler. Bir şeyler anlatıyorlardı moralini
düzeltmek için. Hastalığını düşünmeye çalıştı. Fakat
aklı kaybettiklerindeydi. Elinde bir torba ilaç, her birinin
içilme saatleri yazan liste ekinde. Vardığı noktanın
farkındaydı. Bir karar vermeliydi. Camdan dışarı
baktı. Arkadaşları yine bir şeyler anlattı. Geleni ve muhtemel
gelecekleri kabul mü edecekti, yoksa böyle yok olmayı kabul mü
edecekti. İlaçlar, lanet ilaçlar her şeyi perdelemişti. O
perdeyi istemiyordu. Eskisi gibi olmak istemiyordu…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir