İlerledikçe giriş kapısında duyulmayan iniltileri ve sesleri
duydu. Burası tek kelime ile dehşet doluydu. Kendine hakim olmaya
çalışarak ilerledi. Alevlerin ışığı ile belli belirsiz
aydınlık hücrelerden birinin yanından geçerken sırt üstü
masaya yatırılmış adamın üstünde çalışan doktorları fark
etti. Yanlış gördüğünü düşündü. Böyle bir yerde işleri
olamazdı.
“Takdir edersiniz
ki bazı durumlarda işleme devam edebilmemiz için misafirlerimizin
sağ kalması gerekiyor”
Ev sahibi
duraksadığını fark etmişti ya da zihninden geçenleri okuyordu.
Her iki durum da korkutucu geldi.
“Böyle bir yerde
doktorları görünce…”
“Şaşırdınız,
anlayabiliyorum. Verdiğimiz hizmet kusursuzdur beyefendi.
İstendiğinde yıllar boyu devam edebiliriz. Çok bir yolumuz
kalmadı, birazdan gözlerinizle görürsünüz. Buyurun lütfen”
Bunu duyduğuna
sevinmiş mi olmalıydı? Olmasına olurdu da… tebessüm etmeye
çalışarak ilerledi. İçlerinde işkence gören, baygın halde
yatan, dövülen, tecavüze uğrayan insanların bulunduğu
hücrelerin önünden geçtiler. Kuşkusuz burası yeryüzündeki
cehennemdi. Gördüğü şeyler hayatının sonuna kadar zihninden
silinmeyecekti. Hiçbir şey olmasa bile bundan emindi.
Birkaç adım önünde
ilerleyen ev sahibi aniden durup sağ taraflarında duran hücreye
doğru elini açarak, “Burası” dedi.
Oraya kadar korku,
dehşet ve iğrenme hisleri ile mücadele etmişti. Fakat duyduğu
şeyle hepsi silinip gitti. O aşağılık köpek layığını
bulmuştu. Bir şey demeden hücreye doğru ilerledi. Duvara asılı
meşale zayıflayan aleviyle küçük hücreyi zar zor
aydınlatıyordu. Kızını öldüren adam, karşıdaki duvara çapraz
şekilde çakılmış iki kalasa elleri ve ayaklarından bağlıydı.
Baygın haldeydi ve yerler kan içindeydi. Onu son kez gördüğü
mahkemedeki halinden eser yoktu. O ukala sırıtışı asla
unutmayacaktı.
“İsterseniz
kendine gelmesini sağlayabiliriz” dedi ev sahibi sakin bir sesle.
“Ya da dilerseniz çıkabiliriz”
Geldiğinden beri
ilk kez kendinden emin bir sesle, “Kendine getirirseniz iyi olur.
Gözlerinin içine bakmak istiyorum. Buraya neden getirildiğini
biliyor değil mi?”
Ev sahibi, “Evet,
bütün misafirlerimize işleme başlamadan önce neden geldikleri
söylenir” dedikten sonra arkalarında bekleyen hizmetliye işaret
etti.
O da hiçbir şey
demeden çıktı ve kısa süre sonra deri maskeli iri yarı bir adam
elinde su dolu kovayla içeri girip kızını öldüren adamın
kafasından aşağı boca etti. Adamın birden bire kendine
geleceğini düşündü ama beklediği gibi olmadı. Öylesine bitkin
haldeydi ki sadece tuhaf bir inilti çıkardı ve ağır ağır
başını kaldırdı. Göz gözeydiler. Sessizlik… Ve ardından
dışarıdan gelen çığlık sesi.
“Ne olur affedin
beni, ne olur” diyebildi zar zor. Mahkemedeki gibi sırıtmıyordu
artık. “Ben… ben… isteyerek yapmadım. İnanın sadece…”
diyebildi ve ağlamaya başladı.
İçindeki nefreti
kelimelere dökse bir şeyler söyleyecekti. Fakat bu imkansızdı.
Sadece gözlerine bakmakla yetindi. Bu kadarı kafiydi. Gerekeni
fazlasıyla yapacaklarından emindi. Hak ettiğini bulacaktı.
Ev sahibine dönüp,
“Benim için bu kadarı yeterli” dedi, “Artık gidebiliriz”
“Nasıl
isterseniz”
Dışarıda onları
aynı kokular, aynı sesler ve aynı dehşet karşıladı. Çıktıkları
hücreden gelen yalvarma sesi karıştı aralarında. Geldikleri anla
aradaki terk fark. Böyle bir şeyi duymak başka birini
yaralayabilirdi ama içi mutlulukla doldu. Kızı rahat
uyuyabilecekti. Hiçbir şey onu geri getiremezdi ama en azından
adaleti sağlamayı başarmıştı.
“Rahat uyu” diye
mırıldandı.
Ve bir çığlık
sesi fısıltısına eşlik etti.