Gece Yürüyüşü

Soğuk
insanın içine işliyordu. Ağır adımlarla ilerledi. Sokak
lambalarının ışığı yağan yağmurla ıslanmış kaldırımlarda
göz kırpıyordu. İçindeki sıkıntının verdiği huzursuzluk
büyüyordu. Tek tük insanlar geçiyordu yanından. Dükkan
sahipleri kapatmak için iş yerlerini son hazırlıklarında. Dar
bir sokakta karşıya geçerken bir korna sesi. Görmemişti bile
arabayı. Elini kaldırıp özür diledi. Aracı süren adam bir
şeyler söyleyip gaza bastı. Ona küfür ettiğinden emindi ama
aldırmadı. Zihni kendi düşünceleri ile işgal edilmişti. Sokak
boyunca ilerledi. Köşedeki kahvenin önünden geçerken oturup bir
çay içmeye karar verdi. Belki bir tane de sigara. Camları
buğulanmış kahvenin içine girdi. Dipteki masada birileri kağıt
oynuyordu. Hararetle bir şeyler konuşuyorlardı. Onlara yakın
oturmak istemediği için cam kenarındaki masalardan birine oturdu.

Kısa
süre sonra koyu bir çay kondu masaya. Üzerinde tek çizik olan bir
de adisyon bıraktı garson ardından. Sonra oyun oynanan masaya
döndü. İyiden iyiye kızışmıştı sohbet. Buğulanmış camın
ardından geçen gölgelere bakarken çayını yudumladı. Acı,
bayat çay boğazından zar zor geçti. Çay bardağının kenarına
konmuş iki şekerden bir tanesini içine atıp karıştırdı. Belki
tadı bir nebze olsun düzelebilirdi.

Düşünceler
yeniden beynini ele geçirirken dalıp gitti. Yüzüne vuran serinlik
içeri birinin girdiğini ona haber verdiğinde bakışlarını
kaldırıp kim olduğuna baktı. Yaşlı adam başındaki şapkayı
çıkarırken tebessüm ederek ona selam verdi. Selamı alıp
bakışlarını yeniden dışarı çevirdi. Kimseyle konuşmak
istemiyordu. Hele hiç bitmeyen anılarını anlatacak bir ihtiyarla
sohbeti hiç…

Bir
çay ve bir çay daha. Neden içtiğini ve neden burada olduğunu
bilmeden. Sıkıntısına bir çare bulma ihtiyacı. Ve hepsinden
önemlisi nedenini bulma iştiyakı. Adisyonda birkaç çizgi daha.
Oyunda yeni bir el daha başladı. Bu kez ortaya konulan daha fazla
olsa gerek. Yeni gelen iki kişi. Oyun oynayanların yanında kendi
aralarında bir şeyler konuşup gülüşüyor. Arada bir oyunu takip
ediyorlar. Gitme zamanı geldi mi acaba. Buradan kalkıp bir yerlere
gitmek… Ne fark edecek ki. Bir çay daha en iyisi. Bu sıkıntı
geçmeyecek.

Hiç
görmediğimiz duvarlara yazılar yazıyoruz” dedi yaşlı adam yan
masadan ona. Dönüp baktı merakla. “Orada olduklarını
biliyoruz, onları aşamayacağımızı da. Sadece bunu itiraf etmek
istemiyoruz. İnsanlarla ve isteklerimizle aramızda duruyorlar.
Tercihlerimizin ve kelimelerimizin onları geçebileceğini
sanıyoruz. İsteklerimizin birer gedik açabileceğini. Fakat onları
asla aşamıyoruz. Kelimeleri duvarlara yazıyoruz sadece” diye
devam etti yaşlı adam. Sesinde insanı rahatlatan bir tını.
İleride oyun için devam eden kavga. Dışarıdan gelip geçenlerin
cama düşen gölgeleri. “Neden bunu söyledin bana?” diye sordu.
Merak, tatmin olmayan hastalık. “Neden söylediğimin bir önemi
yok” dedi ihtiyar, “Tıpkı senin ve benim burada olmamın bir
önemi olmadığı gibi. Sadece kendi duvarlarımın arkasından
ulaştırabildiğim kadarını aktardım sana. Neyse seni mutsuz eden
şey bir faydası olur belki”. Bir şeyler söylemek istedi ama
aklına hiçbir şey gelmedi. “Teşekkür ederim” diyebildi
sadece. Yaşlı adam tebessüm etti. “Onları aşamayacağını
kabul edersen mutlu olursun” dedi kalkarken. “Sen ne yaparsan yap
orada olacaklar”

Sıkıntıdan,
meraktan ya da bilmediği başka bir şeyden hiçbir şey
söyleyemedi. Yaşlı adam şapkasını giyip geldiği gibi tebessüm
ederek çıktı. İçindeki sıkıntının sebebi duvarlar değildi.
Ne olduğunu bilmediği şeyin adını nasıl koyacaktı. Yeni bir
çay ve adisyonda bir çizik daha. Neden bir şeyler söylemediğini
düşündü. Sonradan gelen iki adam kahkahalarla güldü.
Oyunculardan biri küfür etti. Dışarıdan bir korna sesi duyuldu.
Çayından bir yudum alıp az önce yaşadığı şeyi düşündü.
İçindeki sıkıntı daha da derinleşti.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir