Fotoğrafın hikayesini öğrenmek Mehmet’le alakalı bir şeyler
öğrenmekten çok daha kolay olmuştu. Leyla orta gelirli bir
ailenin kızıydı. Mühendis olan babası çeşitli illerde görev
yaptıktan sonra İstanbul’daki bir kuruma müdür olarak
atanmıştı. Muhtemelen orada görmüş ya da tanışmıştı
evlendiği adamla. Nasıl tanıştıklarını öğrenmek çok da
önemli değildi doğrusu. Neticede evlenmişlerdi işte. Aklındaki
kurguya göre Mehmet veya herkesin dediği gibi Mecnun ile Leyla
arasında bir irtibat vardı. İşinden kalan boş vakitlerinde
sürekli bununla ilgilendi. Eğer Mehmet’in geçmişine
ulaşabilirse onu yeniden var edecekmiş gibi geliyordu. Hiçlikte
kaybolan bir insanı tanıdıkları ile buluşturacaktı. Kimsesizler
mezarlığında yatacak olsa da Mecnun, birileri orada olduğunu
bilecekti.
Üç
çocukları olmuştu. Kocası geçen yıl kalp krizi sonucunda
hayatını kaybetmişti. İş dünyasında sevilen, çevresinde saygı
duyulan biriydi. Leyla ise kocasının vefatı ardından İstanbul’a
yerleşmişti. Onun yaşadığını öğrendiğinde sevindiği kadar
uzun zamandır herhangi bir şeye sevinmemişti. Aradığı cevap
ondaydı. Buna bütün kalbi ile inanıyordu. Leyla’nın irtibat
bilgilerine ulaşması ve onunla görüşme ayarlaması uzun sürmedi.
Polis olunca böyle şeylerde pek zorlanmıyordu insan. “Bir
soruşturma için bilginize ihtiyacımız var” demişti basitçe.
Leyla tedirgin olmuştu olmasına ama konunun onunla alakalı
olmadığını, ufak da olsa yardımı olur diye görüşüne baş
vuracağını belirtmişti üstüne basa basa. Görüşme Leyla’nın
evinde gerçekleşmişti. Üç katlı, İstanbul’a göre oldukça
büyük sayılabilecek bahçe içi malikane hayli gösterişliydi.
Eve doğru yürürken böyle bir yere sahip olmanın hayalini bile
kurmadığını fark etti. Ne zaman hayal kurmuştu ki sahi…
Leyla
kapıda karşılamıştı onu. İleri yaşına rağmen sağlıklı
bir fiziğe sahipti. Geçen yıllar güzelliğinden bir çok şeyi
almıştı ama şurası kesindi, gençken o eski gazete kupüründeki
fotoğraftan daha güzeldi. Kısa bir sohbetin ardından konuya
girmiş, Mehmet’in o eski fotoğrafını gösterip tanıyıp
tanımadığını sormuştu Leyla’ya. Uzun uzun fotoğrafa bakmıştı
Leyla. Belki biraz fazla uzun. Yüzünde gelip geçen ifade hüzün
müydü, şaşkınlık mıydı hala emin değildi. Fakat şundan
emindi, “Nereden buldunuz bu fotoğrafı?” diye sorduğunda
sesinde suçluluk vardı. Bir insana karşı yapılan hatanın
suçluluğu. Sonra kısa bir sessizlik olmuş, Leyla ilk baştaki
sakin ve kendinden emin tavrına geri dönmüştü. “Mehmet bu.
Eskiden; ben daha genç bir kızken yani, evimizin hemen karşısında
otururlardı. Arkadaştık o zaman. Evlendikten sonra ne oldu,
nerelere gitti bilmiyorum. O günden beri görmemiştim” demişti.
Sonra uzun uzun fotoğrafa bakmıştı tekrar. Geri verirken, “Tüm
bildiklerim bu kadar. Ölmesine çok üzüldüm ama elimden bir şey
gelmez. Eğer başka bir konu yoksa müsaadenizi isteyeceğim”
demişti. Soğuk ve mesafeliydi sesi. “Siz onun Leylası idiniz
zamanında değil mi?” diye sormak istemiş ama soramamıştı.
Sadece, “Hiç bir zaman sizinle iletişime geçmedi mi?” diye
sorabilmişti. Öfkeli bir ses tonuyla, “Hayır” diye kestirip
atmıştı Leyla. Kendine mi sinirlenmişti yoksa Mehmet’e mi emin
olamadı.
İşte
hepsi bu kadardı. Koca bir hayata dair öğrenebildiğinin tamamı.
İzbe bir evde, birinin gelmesini bekler gibi pencere önünde hayatı
sonlanan adamdan geriye kalan. Leyla’nın yanından ayrıldıktan
sonra doğruca bir mermerciye gitmiş, Mehmet için mezar taşı
sipariş etmişti. “Mecnun, Leylasını beklerken öldü”
yazdırmıştı. Şimdi arabasında oturmuş kimsesizler
mezarlığında, kimsesiz duran mezar taşına bakıyordu. Aralıksız
içtiği sigaralar yüzünden ağzı çamur gibiydi. Ucuz cep
konyağını çıkarıp bir yudum aldı. Telsizden sürekli konuşma
sesleri geliyordu. Kaybolan hayattan geriye kalan tek şeye bakıp
bir şeyler söylemek istedi ama aklına hiçbir şey gelmedi. Yeni
bir sigara daha çıkardı paketten. Yarın çocuklarını arayıp
bir yerlere götürecekti. Yapmayacağını bile bile kendine sözler
verdi. Anlatacağı çok şey vardı onlara. Kaybolan bir hayatı
anlatacaktı.