Bu notlar 4 Kasım 2001 Pazar günü, Murat Şahin’in ev sahibinin
gözetimi altında eve giren polisler tarafından bulunmuştur. O
günden itibaren kendisinden haber alınamamıştır. Yapılan
tetkiklerde cinayete kurban gittiği veya akli dengesindeki bozukluk
nedeniyle kaybolduğu öngörülmektedir. Kayıp ilanı
verilmiştir…
21
Ekim 1998, Çarşamba
Bugün
ilk kez vücudumdaki lekeyi fark ettim. Sağ kasığımın biraz
üstünde, bozuk para kadar bir yer. Hiçbir şey görünmüyor.
Görünmüyor derken, gerçekten görünmüyor. Vücudumun o kısmı
yok gibi. Biri eline silgi alıp vücudumun o kısmını silmiş. Acı
hissetmiyorum. Nasıl olduğuna dair en ufak bir fikrim yok. Oldukça
korkutucu. Yarın doktora gitmeyi planlıyorum.
22
Ekim 1998, Perşembe
Hastanedeyim.
Sabahtan beri bir sürü tahlil yaptılar. Doktor gördüğü şeye
inanamadı. Tek bildiğim bu. Henüz bir şey söylemediler. Ancak
konuşmalarından çıkarabildiğim kadarıyla bir şey
söyleyebileceklerini sanmıyorum. Dün bayağı korkmuştum ama
bugün daha sakinim. Lekeyi etraflıca inceledim. Gerçi leke demek
ne kadar doğru bilmiyorum, delik demek daha uygun sanırım. Son
derece düzgün. Parmağınız ile yokladığınızda acı
hissetmiyorsunuz. Bir taraftan baktığınızda ise diğer taraf
görülebiliyor. Sanki vücudumun o kısmı yeryüzünden ayrılmış.
His olarak ise fark yok, vücudunuzun herhangi bir yerine dokunmakla
aynı. Elinizle yokladığınızda orası var ama baktığınız
zaman yok. Umarım bir çaresi vardır ve umarım kötü bir şey
değildir.
2
Kasım 1998, Pazartesi
Bugün
hastaneden ayrıldım. Herhangi bir sonuca ulaşamadılar. Günlerdir
boş yere bekleyip durdum. Söyledikleri şeylerin çoğu anlamsız.
Mantıklı tek bir açıklama dinlemedim. Daha çok araştırma
yapmak için ya orada kalmamı ya da düzenli olarak ziyarete gitmemi
istediler. Kabul etmedim. İzin verirsem yaptıkları çalışmaları
yayınlamayı teklif ettiler. Onu da kabul etmedim. Yabancı
doktorlar gelecekmiş de falan filan… sadece vakit kaybı. Böyle
bir şeyin nasıl olduğunu en az benim kadar bilmiyorlar. Bana
hiçbir zararı olmayan bir boşluk. Hatta leke. Evet, öyle
diyeceğim bundan sonra ona. Boşuna rahatsız olduğumu düşündüm
bu arada. Basit bir vücut lekesi işte. Tamam oldukça tuhaf, bunun
farkındayım. Fakat eminim çok daha tuhaf lekelere sahip olanlar
vardır. Basitçe ifade etmem gerekirse bununla yaşayacağım.
25
Haziran 2000, Pazar
Lekem
büyümüş. O kadar alışmışım ki varlığını bile unutmuştum
aylardır. Şu an büyük bir elma ebatlarında. Birden bire mi bu
kadar oldu, yoksa zamanla mı bu hale geldi bilmiyorum. Doğrusu
kontrol etmek aklıma bile gelmedi. Hiçbir rahatsız edici etkisi
olmadı bugüne kadar. Onunla yaşamaya alışmasına alıştım ama
büyümesi… bilmiyorum. İlk anda korku ile tekrar doktora gitmeyi
düşündüm. Sanki daha önce bir çaresi olmuş gibi. Yaşadıklarımı
tekrar etmemin bir manası olmayacağı kesin. İyi de bu durumda ne
yapmam gerekiyor? Birinin çıkıp, “Evet, bunu daha önce de
gördüm. Kötü bir şey değil. Zamanla kaybolacaktır” demesine
ihtiyacım var. Bir açıklaması olmalı. Lanet olası şeye eğilip
baktığımda arka tarafta ne olduğunu görmem nasıl açıklanabilir
ki? Bunca yıl okuduğum her şeye ters. Işık bir insanın içinden
nasıl geçebilir!? Çok korkuyorum. Umarım daha fazla yayılmaz ve
bu lanet olası şey kaybolup gider.
3
Şubat 2001, Cumartesi
Sol
bacağımın bir karışlık kısmı ve sağ bacağımın dize kadar
olan bölümü tamamen leke ile kaplandı. Parça parça
kayboluyorum. Daha önce bir şeyler yazmayı düşündüm ama
zihnimi toplamam mümkün olmadı. Lekenin büyüdüğünü fark
ettiğim günden itibaren düzenli olarak kontrol etmeye başladım.
Her sabah ve her akşam. Bir şeye sürekli baktığınızda aynı
imiş gibi geliyor. Güneşin batmasını görmek için beklemek
gibi. Havada asılı kaldığını düşünüyorsunuz ama o ağır
ağır ufka doğru ilerliyor. Leke de aynı. Geçen günler içinde
değişmediğini düşündüm. Fakat bu sadece düşünsel yanılgıdan
ibaretti. Her gün hızlanarak büyüyor. Artık net olarak
biliyorum. Çünkü işaret koymaya başladım. Kimseyle
görüşemiyorum. İş hayatım bozulmaya başladı. Aşk hayatıma
girmiyorum bile. Göz göre göre yok oluyorum. Normalde tamamen
tersi olması lazım. Bedeniniz buradayken bilinciniz, ruhunuz
dünyayı terk eder. Benimse bilincim olduğu yerde dururken bedenim
ağır ağır dünyayı terk ediyor. Korkunç bir şey bu, gerçekten
korkunç. Eğer böyle devam ederse bir noktadan sonra bedenime eşlik
etmeyi düşünüyorum.
6
Ağustos 2001, Pazartesi
İki
hafta önce işten ayrıldım. Sağ tarafım omzuma kadar, sol
tarafım ise göbeğimin biraz yukarısından itibaren leke ile
kaplandı. Anlaşılmasın diye pantolonun altına uzun çorap
giymeye başlamıştım. Farkında olmadan pantolonumun paçası
yukarı çıksa, bacağımın yerinde olmadığını görmeleri işten
bile değildi. Bunu insanlara nasıl izah edebileceğinizi hiç
düşündünüz mü? Ben düşündüm. Sizin aklınıza bile
gelmeyecek binlerce şey düşündüm. Leke vücudumun tamamına
yayılacak. Bunu kabul etmiş durumdayım. O noktada ne yapmam
gerektiği konusunda ise henüz karar veremedim. Her gün azar azar
dünya üzerinden silinirken bir şeylere karar vermek zor oluyor
takdir edersiniz ki. Dışarıda şahane bir hava var. Bense dışarı
çıkmak için gece olmasını bekliyorum. Karanlıkta daha rahat
hissediyorum. Dışarı çıkarken uzun şeyler giyiyorum. Temel
olarak arada fark olmadığını biliyorum ama yine de karanlıkta
daha rahat hissediyorum. İnsanlara durumumu izah etsem iyi tarafını
görmemi sağlayacak birileri çıkacaktır. Ancak söyledikleri
şeylerin hislerimi değiştirmeyeceğini biliyorum. Bunun iyi bir
tarafı yok. Yok oluyorum ve zihnen hala buradayım. Bunun iyi tarafı
yok…
30
Ağustos 2001, Perşembe
Aynanın
karşısına geçtiğimde sadece yüzümün sol tarafı görünüyor.
O da tam değil, yanağımın alt kısmı yok. Üzerimdeki her şeyi
çıkardığımda havada uçan yarım kafadan ibaretim. Leke giderek
daha hızlı büyüyor. Tahminlerime göre yarın tamamen silinmiş
olurum. Herhangi bir tedavisi ya da düzelme ihtimali olduğunu
sanmıyorum. Artık geriye dönüş yok. İnsanların arasında
olacağım ama onlar beni görmeyecek. Eskiden mecazi anlamda
kullanırdım bunu sık sık. Artık gerçek olması haliyle
yüzleşiyorum. Yok olurken insanın aklına tuhaf fikirler geliyor.
Korkunç şeyler. Yaşadığınız şeyin dehşetinden oluyor
sanırım. Farklı şekillerini yaşamışsanız eğer ne demek
istediğimi anlarsınız. Fakat hepsini geride bıraktım. Tam olarak
ne hissettiğimden emin değilim artık. Biraz akışına bıraktım
sanırım. Yok olmak o kadar da korkutucu gelmemeye başladı.
Çoğunluğu yok olmuş bir adam olarak bunu söylemem kolay gerçi.
Onların arasına karışıp bu kez gerçekten göremeyecekleri biri
olacağım, hepsi bu. Yazarken kolay geliyor ama hâlâ korktuğumu
belirtmem lazım.
2
Eylül 2001, Pazar
Ve
son… bu sabah itibari ile tamamen yok oldum. Sesim ve dokunmam
haricinde diğer insanlarla bağlantı kurmam imkansız. Aynanın
karşısında duran boşluktan ibaretim. Yok oldum ve bunu yazıya
dökebilen ilk insanım. Benden önce gidenlerin tamamı bedenlerini
geride bıraktılar. Bense bedenimi önden yollayıp ruhumu dünyaya
hapsettim. Fantastik filmlerdeki dünyaya takılmış ruhlar gibiyim.
Daha önce bunu yaşayan biri oldu mu, bilmiyorum. Keşke
bilebilseydim. Belki o zaman her şey daha kolay olurdu. İstediğim
her yere girebilir, istediğim her şeyi alıp çıkabilirim.
Herkesten daha fazla zengin olabilirim. Yapabileceklerimin
farkındayım. Eminim bunu okuyan birilerinin de aklına gelecektir
söylediklerim. Fakat atladığınız bir şey var. Yokum..! Bir
insan olarak varlığınızın görünmez olması ilk anda güzel
gelse de elde edeceğiniz hiçbir şey size onu geri getirmeyecek.
Düşünürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Bunun başıma
neden geldiğini bilmiyorum. Nereden bulaştığını veya bulaşıcı
bir şey olup olmadığını bilmiyorum. Tek bildiğim iğrenç bir
lanet olduğunu. Bundan sonra herhangi bir şey yazmayı ya da geride
bir iz bırakmayı planlamıyorum. Sadece bu notları geride
bırakacağım. Geride benden kalan son şey. Birazdan kapıdan
çıkacak ve hayatımın geri kalanını kimseye görünmeden
yaşamaya başlayacağım. Etraflıca düşündüm. Bunu zihni olarak
kaldırabilmemin tek yolu yaşayacağım yerde hiç kimsenin
olmaması. Böylece görünüp görünmemek önemini kaybedecek.
Bunun olacağından eminim. En azından öyle olmasını umuyorum.
Şimdiye kadar gerçekten biri tarafından görüldüm mü, ondan
bile emin değilim. Keşke olumlu cevap verecek birini tanısaydım.
Hepsi bu kadar. Sanırım…
Ah
evet, son bir şey. Bu yazıyı bulanlar muhtemelen okuduklarına
inanmayacaktır. Doğrusu ben de okusam inanmazdım. O yüzden,
tamamen yok olmadan önce çektiğim son fotoğrafımı bırakıyorum.
Geride kalan son bir iz daha. Hepsi bu kadar, kendinize iyi bakın…