Arabanın arkasında mahkemeye doğru gidiyor. Karşısında iki
asker, elleri tetikte ona bakıyorlar. Dışarıda güzel bir gün.
Otuz iki yıldır görmediği günlerden bir diğeri. Yıllarla
beraber namı da büyüdü. Birçok adamı var artık. İçeride ve
dışarıda. Bir çoğunu hiç görmedi. Ellerindeki kelepçeler
sıkıyor biraz. Fakat önemsiz. Kasten öyle ayarladıklarını
biliyor. Küçük şeylerle mutlu olmalarına izin veremez. Hiç
vermedi. Dışarıdan korna sesleri geliyor. Kalabalık bir caddeden
geçiyorlar. Askerler kendi aralarında konuşuyor. Uzun ve sıkıcı.
İlk kez mahkemeye götürüldüğü günü hatırlıyor. Uzun zaman
önce. Çok uzun… Kimsenin doğru düzgün adını bilmediği
kasabasında yaşayıp gidiyor. O kadar çok geçti ki üzerinden ne
hayal ettiğini bile hatırlamıyor. Birilerine doktor, polis olmak
istiyorum demiş olma ihtimali var mı? Bilmiyor. Fakat demiş
olmalı. Tüm çocuklar söyler öyle şeyler, o da birilerine demiş
olmalı.
Mahalledeki tefeciyi
bıçakladığı gün. Her şeyin bittiği ve başladığı gün.
Daha on dört yaşında. Islahevine gönderilmesi. İkinci yılın
sonunda zorbalık yapan bir başka çocuğu öldürmesi. Oradan
hapishane. Geçip giden yıllar. Geçip giden insanlar. Öldürdüğü
müdürün yüzü geliyor aklına. İsmini hatırlamaya çalışıyor.
Yok, ismi yok. Çok insan kayboldu geride. İşin doğrusu, çoğunu
öldürmesinin sebebini hatırlamıyor ama nedenini biliyor. Birinin
onları cezalandırması gerekiyordu. Araba aniden sallanıyor.
Askerlerden biri düşmemek için yanında duran direğe sarılıyor
zar zor. Büyük bir kasis olmalı. Dışarıda olsa ne yapacağını
hayal etmeye çalışıyor. O kadar uzun zamandır içerideki ne
yapıldığını unutalı çok oldu. Az önce düşmek üzere olan
asker sert sert ona bakıyor. Gülüp gülmediğini anlamaya
çalışıyor olmalı. Komik bir hali vardı galiba. En azından
askerin öyle düşündüğü kesin. Belki deniz kıyısında
gezebilir. Duvarlar olmadan gezmek güzel olurdu. Evet, yapılacak en
iyi şey bu.
Araç yavaşlamaya
başlıyor. Gelmiş olmalılar. Birazdan hakimin karşısına
çıkacak. Avukat konuşacak. Savcı konuşacak. Bir iki şahit
konuşacak. Sonunda da hakim konuşup cezasına birkaç yıl daha
ekleyecek. Havalandırmada birini dövdü en son. Adam hâlâ komada.
Aslında öldürmekti niyeti ama yapamadı. Birileri girdi araya.
Askerler hazırlanıyorlar. Gelmişler, belli. Askerlerden biri
eliyle işaret ediyor kalkması için. Kelepçelerini kontrol ediyor.
Güçlü görünmeye çalışıyor ama askerin gözlerindeki korkuyu
görebiliyor. Araçtan iniyorlar. Gün ışığı, gözleri
kamaşıyor. Gazeteciler var yine. Eskiden yoktular. Zaman içinde
merak eder oldular her nedense.
Mahkeme kapısında
ne kadardır bekliyor belirsiz. Her zaman böyle olur. Alıştı
artık. Sonunda mübaşir adını sesleniyor. Vakit geldi. İçeri
alınıyorlar. Avukatı az önce bir şeyler söyledi ama pek
dinlemedi. Zaten konuşmaya niyeti yok. Ve başlıyorlar. Konuşmalar,
konuşmalar, konuşmalar. Bir çok şeyi kabul etti. Onlardan biri de
içeride öleceği. Asla dışarıyı göremeyecek. Neredeyse
hayatında emin olduğu tek şey. Arada avukatına bir şeyler
soruyorlar. Anlattıkça anlatıyor. Nereden buluyorlar bunca şeyi.
Oysa iki dakikada bitecek meseleler. Öndeki kız hızla kayda
geçiriyor her şeyi. Kim okuyorsa bunları. Salonun kapısı
aralanıyor. Hep birileri bakar içeri böyle. Nedenini bir türlü
çözemedi. Savcı konuşurken kaç mahkemeye çıktığını
hatırlamaya çalışıyor. Ardından dağılıyor zihni. Hücresine
dönünce yeni bir kitaba başlayacak. Güzel olduğunu umut ediyor.
“Son bir sözün
var mı?” diyor hakim.
Düşüncelerinin
arasında sesini duyuyor. Ellilerinde olmalı ama genç gözüküyor.
Hepsi böyle aşırı ciddi durmaya çalışır nedense. Normalde bir
şey söylemeye niyeti yoktu buraya gelirken ama. Şimdi… şimdi
sinirli. Bu kadar şeye ne gerek var anlamıyor.
“Var” diyor
ayağa kalkarken, “Sizin kimseyi cezalandırmaya cesaretiniz yok.
Benimse var”
Sonra yerine
oturuyor. Başka bir şey söylemeye niyeti yok. Avukatının gözleri
fal taşı gibi açılmış ona bakıyor. Hakim sessizliğe
bürünüyor. Sinirlendiğini belli etmemeye çalışıyor gibi. Ne
yapacak, bir yıl daha mı ekleyecek cezaya. Güzel. Bir yıla
değerdi. Keyfi yerinde şimdi. Gitmek için acelesi yok artık.