Susuzluk

Elimden
gelen her şeyi yaptım, inanın yaptım. Yıllar önce buraya
taşındım. Aylar boyu kimseyi görmediğim bu yere. Bitmeyen kış
gecelerinde aşağıda kayalıklara vuran dalgaların sesleri vardı
sadece. Karanlık bulutların getirdiği bitmeyen yağmurlar. Belli
belirsiz geçen yaz mevsimleri. Kimse yaşamak istemez burada. Evimi
kendi ellerimle yaptım. Yazacaklarım bir itiraf ya da günah
çıkarma değil. Sadece ne ise o… Neysem oyum. Kendinizle
savaşmaya başladığınızda tek bir kaybeden vardır.
Günlerdir
dinmemişti fırtına. Kayalıklarda patlayan dalgaların sesleri
bile belli belirsiz. Bitmeyen bir ıslık pencerelerin boşluklarından
geçen. Alışıktım böyle olmasına. Yıllardır alıştım. Evin
ardı geniş bir düzlük. Soğuktan ve nemden rengi kaçmış yeşil
otlar. Yazları kısa bir süre çiçekler açar. Bir, bilemedin iki
hafta. Tek bir toprak yol. Kışları; donmadığı zamanlarda üstü,
her zaman çamurdur. Ayaklarınız çamura saplanır. Sıkı
bağlamadıysanız eğer ayağınızdan çıkıverir botlar. En yakın
yerleşim yürüyüş mesafesi iki saat. Küçük bir köy yerleşim
dediğim de. Balıkçılıkla geçinirler. Burada tarım yapılmaz.
Burada hiçbir şey yapılmaz. Ölülerin topraklarıdır burası.
Yaşayan ölülerin…


Gaz
lambasının zar zor aydınlattığı salonumda fırtınanın sesini
dinliyordum o gece. Zihnimde geçmiş zamanların hayaletleri. Kaç
aydır insan görmemiştim emin değilim. Tek bildiğim kış daha
gelmemişti. Kapı çaldı rüzgarın uğultuları arasında. Kimse
kapımı çalmaz. O geceye kadar kimse kapımı çalmadı. İki
kişiydiler. Sırt çantaları, başlarında bereler. Yeni yerler
görmeye meraklı tipler. Gökyüzünde çakan şimşekler aydınlattı
yüzlerini. Yağmur sicim gibi. Bunu ben istemedim, onlar kendileri
geldiler. Fotoğraf çekeceklermiş. Para verecekler. Parayı ne
yapmamı bekliyorlardı emin değilim. Buraya geldiğimden beri
kullanmadım. İçeri girdiler. İçeri davet ettim mi onları,
inanın hatırlamıyorum. Sıcakkanlı olduklarını düşünüyorlardı.
Sizin onları hemen sevdiğinizi… Ne çabuk kendi fikirlerine
inanıyorlar.


Konuşmayı
sevmem. Benimle konuşmaya çalıştılar. Susuzluğumla mücadele
ettim. Yıllardır ediyorum. İnanın bana, buraya o yüzden geldim.
Kimse benim kadar susuz kalmamıştır. Elimden geleni yaptım.
Konuştular… susmadan konuştular. Rüzgar uğuldadı, konuştular.
Dalgalar karanlıkları taşıdı sırtlarında gelip kayalıklara
patlarken, onlar konuştular. Elimden geldiği kadar dinledim.
Anlamsız kelimeleri, olmayacak beklentileri. Burada kiminle
oturduklarından habersiz. Bir an gitmelerini söylemeyi düşündüm.
Yıllardır kimseyle konuşmadım. Sadece birkaç kelime.
Susuzluğumla yaşadım. Hepsini kendimden uzak tuttum. Kendileri
geldiler. Kendi ayaklarıyla evime geldiler. İlkini şömineyi
karıştırdığım demirle öldürdüm. Öyle istemsizdi ki kendim
bile şaşırdım. Kelimeler yerini çığlıklara bıraktı ilk
darbede. Susuzluğun dinme hissi. İkincisi kapıyı açıp kaçmaya
çalıştı. Dışarıda çamurların arasında doğrulmaya
çalışırken yakaladım. Boğarken bir şeyler söylemeye
çalışıyordu hala. Ne kadar özlemişim. Bunu anlamanızı
beklemiyorum. Anlamanız için de yazmıyorum zaten. Söyledim
size… ne ise o sadece bu yazı.


Yağmur
yüzüme vururken ayaklarım altındaki cesedin üstünde doğrulup
gökyüzüne baktım. Karanlık selamladı beni. Dalga seslerinin
şiddeti azaldı. Rüzgar dinmeye başladı. Bitiyordu fırtına.
Susuzluğumla beraber o da bitiyordu. Elimden geleni yaptım. İnanın
yaptım. Kendileri geldiler. İşaretleri görmeniz lazım. Hem de
buraya kadar geldiler. Susuzluğum daha da büyük artık. Kanın
tadını almanın ne demek olduğunu bilemezsiniz. Şimdi gitmem
lazım. Şehre dönüyorum. Kendimle olan savaşı kaybettim….
Hoşça kalın.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir