Siyah&Beyaz

Siyah
Nereden
ve nasıl bulduklarını bilmiyordu. Tek istediği kızına
yapılanların intikamını almaktı. Murat’a birilerini bulmasını
söylemiş ve nihayet isteğine kavuşmuştu. Caddede taksiyi
durdurup araçtan indiğinde ayaz içine işledi. Günlerdir bitmeyen
soğuk insanın tüm umudunu yok ediyordu. Ağır adımlarla buluşma
yerine doğru ilerledi. Aklından kiralık katillerle ilgili filmler
geçiyordu. Klişe, bilindik kiralık katil figürleri. Fakat hiçbir
filmde herkesin gözü önündeki bir restoranda buluşulduğunu
hatırlamıyordu. Görevli kapıyı açarken paltosunun yakasını
indirip etrafa bakındı. Murat’ı görmeye çalıştı ama gözüne
çarpmadı.
Şık
giyimli bir garson, “Buyurun efendim, yardımcı olabilir miyim?”
diyerek yanına geldi.
Murat
Beye bakmıştım. Burada olacaktı ama göremedim”
Kendisi
az önce lavaboya geçtiler. Misafiri ile beraber oturuyorlar. Sizi
bekliyorlardı, buyurun götüreyim” diyen garson zarif bir
hareketle yolu gösterdi.
İçerisi
oldukça kalabalıktı. Hafta için biraz fazla kalabalıktı hatta.
Tedirgin olduğunu belli etmemeye çalışıyor fakat herkes ona
bakıp durumu anlıyormuş gibi geliyordu. Garsonu takip ederken
salonun diğer ucunda, işini bitirip onlara doğru gelmekte olan
Murat’ı gördü. Biraz olsun rahatlamıştı.
Buyurun
efendim masanız” dedi garson. Ardından zarif bir ses tonuyla,
“Paltonuzu alayım isterseniz” diyerek uzandı.
Beklediği
gibi bir adam değildi masada oturan. Ne bekliyordu ki, bu bir film
değildi. Sokakta görseniz bir daha dönüp bakmayacağınız,
yıllanmış memur ya da en olmadı muhasebeci diyebileceğiniz bir
tipti karşısındaki.
İnce;
hatta gereğinden ince, bir ses tonuyla “Merhaba” diyen adam
ayağa kalkarak elini uzattı.
Ne
biçim bir katildi bu! Birini öldürtmek için konuşmaya değil de
normal bir iş toplantısına gelmiş gibi hissetti. Aynı şekilde
elini uzatıp selamlaştı.
O
sırada yanlarına gelen Murat, “Merhaba İlker Bey hoş geldiniz.
Sanırım tanıştınız” dedi
Evet…
Gerçi beyefendi ismini söylemedi ama tanıştık. Yani sanırım”
Adam
gülümsedi. Bu kadar munis bir gülümseme ile karşılaşmadığını
düşündü. Bu adam katil olamazdı.
İsimlerin
bir önemi yok. Fakat istiyorsanız Yakub diyebilirsiniz”
Memnun
oldum. Ben de İlker” dedi aynı şekilde gülümseyerek.
“Müsaadenizle bir şey sormak istiyorum. Burada mı konuşacağız”
Yakub
gözlüğünü çıkarıp camını silmeye başladı. Sağına soluna
bakıp gülümsedi ve İlker’e döndü.
Buradan
daha iyi bir yer aklıma gelmiyor. Bu arada kurt gibi açım. Bir
şeyler yerken konuşmamızda mahsur yoktur umarım”
Murat
İlker’e bakıp, “Elbette elbette… ben de açım. Siz bir şey
alır mıydınız İlker Bey?” dedi.
Yo
hayır… hiçbir şey. Sadece sert bir içki”
Murat
garsonu çağırmak için bakınırken Yakub gözlüğünü takıp
İlker’e baktı.
Benden
tam olarak istediğiniz şey nedir?”
Bu
kadar rahat olması inanılmazdı. Araba alıp satmıyorlardı. Sakin
kalmaya çalıştı. Yanında Murat olmasa birilerinin şaka
yaptığını düşünecekti. Hakikaten ne istiyordu? Adamın
ölmesini. Tam olarak ölmesini istemiyordu. Her şeyi yeniden
hatırladı. Öfkesi yükselip beynini ele geçirdi.
Masaya
doğru eğilip, “Onun ölmesini istiyorum ama aniden olmamalı. Acı
çekmeli. Ve ben her şeye şahit olmak istiyorum” dedi.
Murat’ın
az önce çağırdığı garson yanlarına gelince tedirgin olup
arkasına yaslandı. Duymuş muydu? Duymuş olamazdı. Yeterince
sessiz söylemişti.
Yakub
aceleyle siparişini verip ona döndü, “Ne istediğinizden emin
misiniz? Zira bu ikimizi ortak yapar. Orada her ne olacaksa ikimiz
ortak yapmış olacağız… Doğrusu böyle bir şeyi ben de daha
önce yapmadım. İlginç olabilir”
Kimse
bu kadar rahat olamazdı. Bu kadar rahat olmamalıydı. Dönüp
Murat’a baktı. O hala yemek için bir şeyler söylüyordu. Suç
dünyasına yakın biri olduğunu biliyordu ama bu sakinlik?! Derin
bir nefes alıp Yakub’a döndü.
Evet
eminim”
Yakub
dudaklarını büzüp tavana baktı. Ardından bakışlarını
İlker’e çevirdi. Yüzündeki gülümseme aniden kayboldu.
Dudakları inceldi ve gözlerine tuhaf bir bakış oturdu.
Tekrar
sormayacağım. Emin misiniz?”
Duraksamadan,
“Evet eminim, söyledim ya…” dedi.
Sesi
yüksek çıkmıştı. Yan masadaki şık bey dönüp küçümser bir
edayla baktı.
Konuşma
adabından bihaberleri içeri almamalılar…
Böyle bir konuşmanın
adabı mı olur ahmak! Kendi yüceliğinde boğulmuş sersem. Sen
ayarlayabilir miydin sanki?
Bir düğmeyi kapatmışlar gibi
Yakub’un yüzündeki ifade aniden kaybolup munis gülümsemesi geri
geldi.
Âlâ… o halde diğer
ayrıntıları konuşabiliriz. Hele şu yemeği bir yiyelim de”
Beyaz
Kuş sesleriyle dolmuştu bahçe.
Baharın ilk günlerinin o bilindik neşesi yayılmıştı her
tarafa. Evindeki ofisinde çalışıyordu sabahtan beri. Bir türlü
bitmeyen proje zihnini meşgul ediyordu. Merkez binaya gitmeden önce
son değişiklikleri gözden geçiriyordu. Telefon çaldı. Bu
telefonu bilen kişi adedi iki elin parmağını geçmezdi. Önemli
bir şey olmalıydı. Uzanıp açtı.
Her şey hazır” dedi
telefonun diğer ucundaki ses.
Sesi tanımamıştı. Kısa bir
an duraksadı. Yok, tanımadığından emindi.
Kiminle görüşüyorum?”
dedi sert bir ses tonuyla.
Yakub” dedi ses
gülümseyerek, “Birazdan cep telefonunuza buluşma noktasını
atacağım. Yarım saat sonra orada olun” dedi ve kapattı.
Hepsi bu kadardı. Aniden ve hiç
beklemediği bir anda. İstemsizce ayağa kalktı. Böyle birden
bire? İyi de bir hazırlık yapmak gerekmez miydi?
Neyin hazırlığı ahmak,
piknik mi bu” diye söylendi.
Cep telefonuna gelen mesaj
sesiyle irkildi. Böyle ani olmasını beklemiyordu. Tam olarak nasıl
olması gerektiğini bilmiyordu ama bu çok ani olmuştu. Cep
telefonunu masanın üstünden alıp baktı. Konum bilgisiydi. Ekranı
kapatıp masanın üstüne geri koyacakken gelen ikinci mesajla
telefon elinden düştü. Heyecanla eğilip telefonu aldı. Yine
Yakub’du.
Yarım saat sonra”
Bu kez heyecanla odanın içinde
dolaşmaya başladı. Zihnindeki her şey uçup gitmişti. Sakin
olmaya, mantıklı düşünmeye çalışıyor ama bir türlü
beceremiyordu. Kızına haber vermeyi düşünmüştü. Kendini
üzmemesini, adamın gereken cezayı göreceğini söylemeyi. Yok…
yapamamıştı. Belki bir gün, ileride, her şey biraz unutulunca
fısıldardı kulağına. Fakat şimdi değil.
Evden nasıl çıktığını,
buluşma noktasına nasıl geldiğini tam olarak bilmiyordu. İşin
doğrusu ne yaptığının tam olarak farkında mıydı ondan bile
emin değildi. Zaman tuhaf şeydi. İnsanın içindeki öfkeyi
azaltıyordu. İntikam hissi… belki biraz. Ama öfkeli değildi
artık. Oysa olmalıydı. Caddeden hızla arabalar geçiyor, sağda
solda insanlar bir yerlere gitmek için ilerliyordu. Başka bir yerde
olmalıydı. Öfkeli olmalıydı… Steyşın, eski bir araç
yavaşlayarak önünde durdu. Eğilip baktı, Yakub’du. Hiçbir şey
demeden arabaya bindi. Gerçekten oluyordu. Gerçekten kızının
intikamını almaya gidiyordu. İntikam almak istiyordu. İstemişti…
Yo hayır, istiyordu.
Merhaba, çok bekletmedim
umarım. Trafiği hesaba katmamışım, biraz geç kaldım” dedi
Yakub gülümseyerek.
Yeni gelmiştim ben de. Çok
beklemedim”
Sesindeki tedirginlik o kadar
belirgindi ki. Yakub dönüp ona baktı.
Benim için de bir ilk,
tedirgin olmanızı anlıyorum. Fakat parayı veren sizsiniz
neticede”
Doğrusu ister istemez… yani
anlarsınız. Daha önce yaptığım bir şey değil”
Yakub hiçbir şey demedi. Birkaç
saniye gözlerini dikip ona baktı. İlker cesaret edip bakışlarını
ona çeviremedi. Bir an evvel her şeyin olup bitmesini istiyordu.
Derin bir nefes aldı. Artık belli belirsiz hatırladığı öfkesine
tutundu.
Gitmeyecek miyiz?” dedi
ciddi bir ses tonuyla, “Daha yapacak işlerim var”
Âlâ”
Yola çıktılar. Ne kadar sürdü,
emin değildi. Nereye gidiyorlardı, ondan da emin değildi.
Yıllardır bildiği şehirde kaybolmuştu adeta. Ne geçtikleri
sokakları ne de yolları algılayabiliyordu. Nasıl olacaktı? Ne
olacaktı? Adamı tanıyordu. Mahkemede göz göze gelmişlerdi. O
kadar az bir ceza alacağını tahmin etmemişti. Fakat yargı
delillere bakıyordu. Ya da her ne saçmalığa bakıyorsa ona
bakıyordu. Öfkesini hatırladı. Adamın bakışlarını. Şehirden
çıkmışlardı. Stabilize yolda ilerlerlerken araç bir o yana bir
bu yana sallanıyordu. Sonunda izbe, ayakta nasıl durduğunu
anlamanın mümkün olmadığı tahta bir kulübenin önünde
durdular.
Geldik”
Dönüp Yakub’a baktı. Bu adam
gerçekten birini mi öldürecekti şimdi?
Ben içeri geçiyorum, siz de
hazır olunca gelirsiniz”
Hazırım zaten” dedi
sinirli bir ses tonuyla. Aylardır hazırdı…
Yakub gülümseyerek ona baktı
ve hiçbir şey demeden arabadan indi. Kirli camın arkasından
Yakub’a baktı. Kulübe devrilecek gibi duruyordu. Kapının koluna
uzandı. İşte her şey başlıyordu. Yakub kulübenin kapısını
açıp bekledi. Anlaşılan onun önden girmesini istiyordu.
Korkmamaya çalıştı. Son birkaç dakikadır sadece korkuyordu.
Kulübenin içi eski tahtaların arasından sızan ışıkların
aydınlığında uçuşan toz zerreleriyle doluydu. Oğuz;
öldürülmesini istediği adam, başına çuval geçirilmiş, çıplak
halde sandalyeye bağlanmıştı. Kendinde değil gibi duruyordu.
Yakub sakin adımlarla ilerleyip çuvalı başından çıkardı. Oğuz
irkilerek uyandı. Korku dolu gözleri odadakileri taradı.
Yalvarırım bırakın
gideyim… ah siz.. sizzz… İlker Bey. İlker Bey, efendim… siz.
İstemedim, öyle olsun istemedim. Yalvarırım… ben, ben… tamam
ne deseniz haklısınız ama efendim ben…”
Yakub sakin bir edayla ceketini
çıkarıp gömleğinin kollarını katlarken, “Her zaman çok
konuşurlar. Ama her zaman. O yüzden genelde işimi kısa tutmayı
severim”
Neyi efendim… İlker Bey…
efendim… bu kim. Yalvarırım… ne işi? Sen de kimsin? İlker Bey
kızınızla olanlar… su var mı? Birazcık su içsem.
Konuşamıyorum… İlker Bey o gün olanlar…”
Bir şey söylemeliydi. Bir şey
söylemesi gerekiyordu. Aşağılık orospu çocuğu kızıma tecavüz
ederken düşünecektin bunları demesi gerekiyordu. Adam acınacak
haldeydi. Korkuyordu. Yakub’a baktı. Bu adam gerçekten birini
öldürecek miydi? Gerçekten birini öldürecekler miydi? Oğuz
gerçekten… öfkesine ulaşmaya çalıştı. Mahkemede gördüğü
yüzü. Bu adam o adam değildi. Yanlışlıkla başka birini
bağlamış olmalıydılar.
Şşşşş…” dedi Yakub
Oğuz’un kafasını tutarken. “Sakin ol biraz. Bu ne acele yahu.
Daha buradayız, rahat rahat anlatacaksın her istediğini. Daha
işimiz uzun”
Efendim ben bir hayvanlık
yaptım. Söyledim İlker Beye… o zaman da söyledim. Biraz su
verseniz. Boğazım… konuşamıyorum”
Aslında düşündüm” dedi
Yakub İlker’e dönüp. “Ne yapabilirim acaba diye. Bir çok
fikir geldi aklıma. Neticede insan işini iyi yapmalı”
Ne zırvalıyor bu adam”
diye geçirdi içinden.
Yakub ağır adımlarla köşede
duran yığına doğru ilerledi. Yığının üstünü örten eski
örtüyü hızla çekip yere attı. O da neydi? Oksijen… kaynak
tüpü. Kaynak tüpü mü?!
Ve sonunda karar verdim”
dedi Yakub. Yüzünde yine o tuhaf ifade vardı. “Kaynak tüpü ile
sizin istediğiniz gibi bir netice alabiliriz”
Efendim… yalvarırım…
İlker Bey… efendim ben ne isterseniz. Kaynak tüpü mü?
Yapmayın… ben bir hayvanlık yaptım… aşağılık bir orospu
çocuğuyum biliyorum… İlker Bey efendim… yapmayın… söyleyin
yapmasın”
Gözlerinin karardığını
hissetti. Yaşadığı şey gerçek olamazdı. Bunu istememişti. Bu
kadarını istememişti. Bu… bu manyaklıktı. Bir insanı kaynak
tüpü ile acı çektirerek öldürmek de neyin nesiydi. Öfkesi…
Oğuz’un yalvarma sesi… hiç böyle bir ses duymamıştı. Hiç
böyle korkuyla bakan birini görmemişti. Yakub pürmüzü ateşledi.
Mavi alev o bilindik tuhaf sesi çıkararak parıldadı. Odanın
içindeki toz zerreleri alevden kaçtı. Dışarıda kuşlar
ötüyordu. Etraf çiçeklerle doluydu. Yakub ıslık çalıyordu.
Yaşadığı şey gerçek olamazdı.
İmdattt…” diye bağırmaya
çalıştı Oğuz. Boğazı öylesine kuruydu ki doğru düzgün sesi
çıkmadı.
Dur! Dur yeter… onu
öldürmeni istemiyorum. Yeterince ders aldı”
Aldım… yemin ederim aldım
efendim… İlker Bey… aldım…. bakın aldığımı söylüyor…
aldım gerçekten aldım…”
Serbest bırakalım?” diye
sordu Yakub.
Evet… öldürmeni
istemiyorum artık”
Bunu elma alma falan mı
sanıyorsunuz? Bu elmayı alacaktım ama vazgeçtim”
İlker sakin bir ses tonuyla, “Ne
dediğinizi…” diye cümleye başladı ama Yakub sözünü kesti.
Kes! Sana sordum. O gece sana
emin misin diye sordum. Sormadım mı?”
Evet sordunuz ama…”
Yakub o gece yaptığı gibi
dudaklarını büzüp tavana bakmaya başladı. Oğuz bağırıp
çağırıp yalvarıyor, hemen yanında Yakub tavana bakıyor ve
odayı dolduran tozlar sızan ışıklar altında dans ediyordu.
Gerçek olamayacak kadar tuhaf bir görüntüydü.
Âlâ… O halde söylenmesi
gereken her şeyi söylemişiz”
Yakub silahı nasıl bu kadar
hızlı çekmişti bilmiyordu ama namlu şu an ona bakıyordu.
Yakub’un gözlerinde ölüm vardı. Evet, gerçekten ölüm vardı.
Bir insanın böyle bakabileceğini tahmin bile edemezdi. Bu adam
herkesi ve her şeyi öldürebilirdi. Oğuz çığlık çığlığa
bağırıyor, bağlarından kurtulmaya çalışıyordu.
Şimdi dikkatle bu pisliğe
bakacaksın. Tek bir saniye bile gözlerini ayırırsan önce seni,
sonra kızını, ardından soy adını taşıyan herkesi öldürürüm.
Anladın mı!”
Evet… anladım. Ama bakın
bu bir iş değil mi? Bir iş. Size ödeyeceğimin iki katını
verebilirim. Bırakın gitsin. Bitirelim bu işi”
Evet… efendim bakın bırakın
diyor. Demiyor mu? İki katını öderim diyor… yalvarırım. Ölmek
istemiyorum… İlker efendim… beyim… söyleyin bıraksın”
Sizin probleminiz bu işte”
dedi Yakub sakin bir ses tonuyla. “Sürekli konuşuyor ve
birilerini ezmekten, yok etmekten bahsediyorsunuz. Tek yapabildiğiniz
konuşmak. Ve pis işlerinizi yapacak birilerini bulmak. Beni
dikkatle dinle İlker Bey. Önce bu piçi öldüreceğiz sonra gidip
güzel bir yemek yiyeceğiz ve ardından benim paramı ödeyeceksin”
Yakub Bey bakın…” diye
söze girecekti.
Bir şeyler söyleyip ikna
edecekti. Tek isteği buradan gitmekti. Yakub pürmüzü Oğuz’un
kafasının tam üstüne tuttu. Tuhaf bir ses ve ardından
inanılmayacak kadar acı bir çığlık.
Buraya bak… buraya bak
aşağılık herif. Paranın karşılığını al” diye bağırdı
Yakub.
Farklı bir adamdı. Az önce
arabada beraber geldiği adam bu olamazdı. Midesi bulanıyordu. Oğuz
çığlık atıyordu. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Neden
ölmüyordu. Aşağılık herif neden ölmüyordu. Kendini bırakıp
acısına son vermeliydi. Sallanıyordu. Silahın namlusu ona
bakıyordu. Yakub pürmüzü Oğuz’un suratına çevirdi. Et
kokuyordu. İğrenç bir et kokusu yayılıyordu.
Sakın! Sakın bu herif
geberene kadar bayılayım deme!” diye bağırdı Yakub.
Öfke… midesi bulanıyordu.
Kimse böyle ölmeyi hak etmiyordu. Neden hala ölmüyordu. Artık
hiçbir şey görmüyordu. Tek yapabildiği yere düşmemekti. Yere
düşemezdi. Ölmek, ölmek bir şey değildi ama kızı için ayakta
kalmalıydı. Sonunda Oğuz kendini bıraktı. Yüzünün olduğu
yerde yanmış, koca bir et parçası vardı artık.
İşte bu kadar. Tebrik
ediyorum” dedi Yakub gülümseyerek. “İstediğinizi satın
aldınız”
Et kokuyordu. Yanmış et
kokuyordu. Odanın içinde tozlar uçuşuyordu. Yer ayağının
altından çekildi. Artık bayılmamak için çabalamasına gerek
kalmamıştı. İstediğini almıştı…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir