Gerçek Aşk

Yataktan
kalkıp balkona çıktı. Önünde uzanan şehre baktı. Yazın ilk
günleri. Havada tatlı bir sıcaklık ve belli belirsiz bir esinti.
İki gün oldu bu otele yerleşeli. Günler süren iş
seyahatlerinden bir diğeri. Uzun zamandır böyle yaşıyordu. Belki
de gereğinden fazla uzun. Artık ne bir şehre ait ne de oradaki
insanlara. İstemediği kadar parası, çoğu insanın imrendiği bir
işi ve içinde kocaman bir boşluğu vardı. Şehir daha yeni
uyanıyor. Önceleri ne kadar severdi yeni bir şehre gelmeyi.
Tanımadığı sokaklarda, daha önce görmediği insanlar arasında
gezip kaybolmayı. Gerçekten kaybolmadan önceydi hepsi. Paketinden
bir sigara çıkarıp yaktı. “Sigarayı bırakmalıyım” diye
geçirdi içinden daha önce yüzlerce kez yaptığı gibi. Zihninde
kısa bir ölüm korkusu gelip geçti. Derin bir nefes çekip üfledi.
İşten ayrılıp bir yere yerleşme isteği geldi peşi sıra. Ölüm
korkusundan sonra tuhaf doğrusu. Uyuyan bir kadın var yatağında.
Yıllar içinde kaybolurken daha önce yapmadığı şeyleri yapmaya
başlamıştı. Kadın kiralamak gibi mesela. Başlarda zordu.
Aslında hepsi kolaydı da parayı verme kısmı zordu. Utanırdı
eskiden. Yaptığı şeyin doğru olmadığını düşünürdü.
Tanıdıklarına tuhaf gelmişti bunu söylediğinde. Şimdi
aldırmıyordu. Biriyle tanışacak kadar vakti yoktu. Biriyle
tanışmak için isteği de yoktu. İçinde kocaman bir boşluk
vardı.


Sonra…
sonra dün gece bir şey olmuştu. Yıllar öncesinden kalan bir his.
İçeride yatağında yatıyordu kadın. İşi para karşılığı
erkeklerle yatmak olan. Sigarasından bir nefes daha çekti. Otelin
girişine bir araba yanaştı. Vale koştu karşılamak için.
Omzunun üstünden dönüp daha uyanmamış olan kadına baktı.
Siyah saçları bembeyaz yastığın üstüne dağılmıştı. Ne
kadar güzeldi.


Kadın
gözlerini aralayıp balkonda sigara içen adama baktı. Yataktan
kalkmak istemiyordu. Onu bırakıp gitmek istemiyordu. Hissettiği
şeyin kaybolmasını istemiyordu. Bu işe niçin ve ne zaman
başlamıştı? Bir önemi var mıydı gerçekten artık. Şu an
burada bulunma sebebi ortadaydı. Keşke başka bir zaman ve başka
bir yerde karşılaşsalardı. Adam omzunun üstünden dönüp
bakarken gözlerini kapadı. Hafif bir rüzgar yüzüne çarptı.
Yeniden gözlerini açıp uzaklara bakan adamı izledi. Bir şey
söylemek istedi, yapamadı. Gözlerinin doldu, yutkundu.
“Saçmalamayı bırakıp kalk artık” diye geçirdi içinden, “Ne
olmasını bekliyorsun, Beyaz Atlı Prensin gerçek olmasını mı?”
Adam
biten sigarasını atıp derin bir nefes aldı. Bugün de kalmasını
isteyebilirdi. Bir gün daha… beraber bir gün daha geçirebilirdi
onunla. Acı bir tebessüm dudağının kenarında belli belirsiz.
Düştüğü hale acıdı. “Para verdiğin için seninle beraber,
hepsi o… Hiç kimsenin onun için. Yarın adını unutacağı bir
başka müşteri…” diye geçti içinden. Hissettiği şeyin doğru
olmasını ne kadar isterdi. Kalbinde belli belirsiz bir sızı.
Gözlerini kapayıp uyanan şehrin seslerini dinledi. Çocukça bir
şeydi hissettiği. Gelip geçici, bomboş bir şey. Kalbi öyle
olmadığını söylese de aldırmadı. Dönüp içeri girdi.

Kalmamı
istersen, kalırım” demek istedi kadın odaya giren adama
bakarken. “Hissettiğim şeyi sana söylemek zorundayım”…
Hiçbir şey söyleyemedi. Tebessüm etti adama. Adam karşılık
verdi. Kısa bir an gözleri buluştu ve odayı hayaller doldurdu.
“Kim bir fahişe ile beraber olmak ister ki?” cümlesi daldı
hayaller arasına. Kimin düşündüğü ve kimin zihninden çıktığı
önemsiz. Odanın perdesi rüzgarla dans etti. Esinti kadının
saçları arasından odaya dağıldı. Geride hiçbir hayal kalmadı.

Gitmem
lazım” dedi kadın. “Peki” dedi adam. Zihinlerinde kelimeler
uçuştu tekrar. Oda yeniden umutla doldu. Tek bir kelime bekledi
hepsi. Gitme..! Hiçbir şey söylenmedi. Mantık her şeyi
parçalayıp yok etti. Adam cüzdanından parayı çıkarıp
komodinin üstüne koydu. Kadın kalkıp elbisesine uzandı.
Bilinmedik şehrin, bilinmedik odasında o gün gerçek bir aşk
yaşandı. Sonra… sonra hiçbir şey olmadı.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir