Gece, Yağmur ve Yol

Sonbahar yerini kışa
bırakmak için hazırlanırken soğuk beklemeye dayanamayıp
erkenden gelmişti. Arabaya bindiğinden beri çalan klasik müzik
sinirlerini yatıştırmaktan çok daha da germişti. Dışarıda
gördüğü kasvete, arabanın içinde yükselen depresif ve iç
karartıcı notalar eşlik ediyordu. Silecekler yağmurun hızına
yetişme mücadelelerine çoktan son vermiş gibiydiler. Neredeyse
yarım saattir yolda göz kararı ilerliyorlardı. Ön camdan aşağı
akan sular arasından ilerideki benzinliğin ışıkları
göründüğünde arabadaki üç yolcudan da ses çıkmadı. Mehmet
arabayı ağır ağır benzinliğe doğru sürerken Selda tedirgin
gözlerle arka koltukta oturan kocasına baktı. Yüzünde tuhaf bir
gülümseme ile dışarıyı izliyordu. Eli, arabaya ilk bindiğinde
gösterdiği silahın kabzasındaydı hala. Ali’yi, yani kocasını
ilk gördüğü zamanı hatırladı.

Bir arkadaşının
düğünündeydi o gece. Çok güzel siyah bir elbise giymişti.
Sırtındaki derin dekolte elbisenin sürpriziydi. Siyah, kıvırcık
saçlarını açık bırakmıştı. Tam bir esmer güzeliydi Selda.
Balık etli, orta boylu, iri kalçalı. Küçüklüğünden beri
şişman olduğunu düşünürdü. Bunu bir türlü aşamamıştı.
Ancak çevresindeki erkekler her zaman O’nu çekici bulmuştu. O’na
kalsa biraz daha uzun boylu ve zayıf olmak isterdi. Zengin ve köklü
bir ailenin tek mirasçısıydı. Uzaktan akrabaları vardı hala.
Kendi işlerine sahip zengin insanlar. Yılda bir iki kez
görüşürlerdi en çok. Geç gitmişti düğüne her zamanki gibi.
Oldu olası sevdiği bir şey değildi böyle toplu buluşmalar. Bir
iki saat oturup erkenden çıkmayı planlarken Ali’yle tanışmış,
gece boyu O’nunla sohbet etmişti. Çok kibar, anlayışlı ve zeki
bir adamdı. En azından o gece ve ardından gelen haftalar boyunca
öyle görünmeyi başarmıştı. Çok uzun değildi Ali. En çok on
santim fark vardı aralarında. Siyah düz saçları hep geriye doğru
yatık olurdu. İnce uzun bir yüzü vardı. Çekik gözleri ve ince
dudakları O’na yabancı bir hava katardı.

Benzinlik biraz
ilerideki heyelandan dolayı arabalarla doluydu. Bulundukları
noktadan ileri gitmeleri mümkün değildi. Gün boyu yağan yağmur
yüzünden oluşan heyelan yolu tıkamıştı. Burada sıkışıp
kalmışlardı. Mehmet steyşın vagon arabayı park edebileceği bir
yer bulmak için bir süre dolaştı. Nihayet benzinliğe elli metre
kadar mesafede bir yer bulmayı başarıp pak etti. Yağmur iyiden
iyice artmıştı. Arabanın tavanına vuran damlalar sacı delip
içeri geçmek niyetindeydi sanki. Ali’den kaçarken binmişti bu
arabaya. Canını kurtarmak için zaman zaman dizine kadar battığı
çamurun içinde yüzlerce metre koşmuş, nihayet yola ulaşıp
otostop çekmişti. Mehmet durmamıştı O’nu ilk gördüğünde.
Yanından hızla geçmiş ama kısa süre sonra frene basıp
durmuştu. İnce çerçeveli gözlükleri, dudaklarını geçmeyen
bıyığı ve giydiği elbise ile tam bir memur tipi vardı. Öyle
olduğunu tahmin etmiş ve yanılmamıştı. Hanımını annesinin
yanına bırakmış biten izni nedeniyle işine dönüyordu.
Anlattığı hikayeye uymayan şeyler vardı, daha doğrusu Selda’nın
hisleri vardı ama üstünde durmadı. Hiçbir şey anlatmamıştı
Selda. Daha doğrusu başından geçenleri anlatmaya cesaret
edememişti. Tek isteği şehre gitmekti. Orada polise gidecek ve tüm
bu kabus sona erecekti.

“Bir şeyler içsek
fena olmaz. Yolun ne zaman açılacağını da öğrenmiş oluruz”
dedi Mehmet sakin bir sesle.

Ali aşağılar bir
tavırla Mehmet’e baktı dikiz aynasından. Davranışları ve
konuşmasındaki alaycılık arabaya bindiğinden beri değişmemişti.

“Benim için fark
etmez. Siz sevgililer ne yaparsanız uyarım. Ne de olsa misafiriniz
sayılırım” dedikten sonra bir kahkaha patlattı. Mehmet’in
bakışları dikiz aynasına yöneldi. Yaylılar çalıyordu,
yağmurun sesi onlara eşlik ediyordu. Çok sakin ama tehditkar bir
ses tonuyla fısıldadı Mehmet.

“Daha önce de
söyledim. Sevgili değiliz”

Ali koltuğunda geriye
doğru gerinip aynı şekilde aynaya baktı. Yüzündeki o garip,
alaycı gülüş hep oradaydı. “Sordum mu lan sana?”

Selda başından aşağı
kaynar suların boşaldığını hissetti. Bir şeyler olacaktı.
Mehmet ters bir şeyler söyleyecek ve ardından kötü şeyler
olacaktı. Yeniden sadece müziğin ve yağmurun sesi vardı. Mehmet
hiçbir şey söylemeden dikiz aynasından Ali’ye bakıyordu.
Havadaki gerginlik elle tutulacak gibiydi. Ali’nin bir şey
yapacağından korkuyordu. Birkaç saat önce Okan’ı; hem de
gözlerinin önünde öldürmüştü. Selda elinde olmadan derin
derin nefes almaya başlamıştı. Korku içindeki bakışları ağır
ağır Mehmet’e döndü. Kısa bir an yanındaki adamın başka
birisi olduğunu düşündü. Gözlerine vahşice bir bakış
oturmuştu. Sağ elinin giydiği kahverengi kabanın içine doğru
kaydığını gördü. Silahı mı vardı? İyi de böyle bir adamın
üstünde silahın ne işi vardı? Ali’nin hiç sesi çıkmıyordu.
Dönüp ona bakmaya korktu. Sanki o zaman her şey başlayacakmış
gibi geldi. Ancak hiç ummadığı şekilde Ali’nin gevelemesini
duydu. Korkmuştu. Onun korktuğunu anlayacak kadar zaman geçirmişti
yanında.

“Her neyse öyle
diyorsanız öyledir. İnmiyor muyuz şimdi arabadan?”

Duyduğu şeye
inanamayarak arkasına döndü Selda. Ali, O’na doğru bakıyordu.
Mehmet’i görmezden gelmeye çalışıyor direkt O’na hitap ediyordu.

“Hayır inmiyoruz piç”
diye bağırmak geçti içinden Selda’nın ama yapamadı. Mehmet’e
baktı. Hala sinirliydi. Eli hala kabanının içindeydi. Yardım
istemeyi, arkada oturan kişinin kocası olduğunu ve O’nu öldürmek
için peşinde olduğunu bağırmak istedi. Ama yapamadı. Ali
silahın kabzasında olan elini hafifçe kımıldatıp, “Birer çay
içeydik içimiz ısınırdı bari”

“Siz inin” dedi
Mehmet. Sesi soğuk ve sakindi. Çok soğuk, adeta ölüm gibi. “Ben
birazdan gelirim”

Selda itiraz etmek
istese de boyun eğdi. Ali, bu kadar insanın içinde vuramazdı
O’nu. Hem vursa bile hemen yakalanacağından böyle bir şeyi
denemezdi bile. Arabadan inip benzinliğin yanındaki lokantaya doğru
yürümeye başladı. Ali de birkaç adım arkasından takip
ediyordu. Mehmet’in arabasına bindikten sonra kurtulduğunu
düşünmüştü. Birkaç kilometre sonra polis ve itfaiye
durdurmuştu arabayı. İleride heyelan olduğunu ve devam
edemeyeceklerini söylemişti. Önümüzdeki birkaç saat yolun
açılmayacağı da kesindi. Mehmet’ten bir ricada da bulunmuştu
polis. Arabası arıza yapmış birini alıp alamayacaklarını
sormuştu. Mehmet daha soruya yanıt vermeden binivermişti Ali
arabaya. Bu emrivakiyi kabullenmek zorunda kalmışlardı. İlk anda
tanıyamamıştı Ali’yi giydiği yağmurluktan dolayı. Sonrası her
ikisi içinde büyük bir şoktu. Ancak Ali çok daha erken
atlatmıştı şoku. Beline taktığı silahı göstermiş.

“Sizi de rahatsız
ettim kusura bakmayın” demişti Mehmet’e. Sanki Selda ile Mehmet
uzun zamandır tanışıyormuş gibi. Sanki Selda’yı hayatında ilk
kez görüyormuş gibi, “Umarım bana kızmazsınız hanımefendi”
diyerek sırıtmıştı. Çabuk kavramıştı durumu Selda.
Muhtemelen can korkusundan. “Yoo… ne rahatsızlığı” demişti
aceleyle. Ne yapabilirdi ki başka? Şu an lokantaya doğru yürürken
tekrar düşünüyordu. Aklına bir sürü çılgınca şey
geliyordu. Bir sürü şey. O zaman da gelmişti. Ama hiçbirini
yapamamıştı. Cesaret edememişti.

“Aklından bir şey
yapmayı geçirme sakın orospu” diye öfkeyle fısıldayan Ali’nin
sesi geldi kulaklarına, yağan yağmurun arasından. Kurtulmak için
aklına gelen bir sürü fikir silinip gitti. Yeniden, tek hissettiği
korkuydu. Lokantanın kapısının önüne gelirken Ali, O’na
yetişerek olanca gücüyle kolunu sıktı. “Tek bir hareketinde
seni vururum. Sonra yardım etmeye çalışanları da vururum. Sakın
bağırıp bir şeyler yapmayı aklının ucundan bile geçirme. Seni
yatakta yakaladığım O piç ilk öldürdüğüm insan değildi.
Canını seviyorsan sakın ama sakın, sesini çıkarma”

“Yemin ederim bir şey
yapmayacağım. Yemin ederim” diyebildi sadece.

Ağlamamak için çok
çabalamıştı ama gözlerine dolan yaşlar istemsizce döküldü.
Bundan kurtuluş yok gibi gözüküyordu. Ali’den ayrılmaya karar
vereli üç ay kadar olmuştu. Evlendikleri günden beri bir kadınla
ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Ali o kadına köpekler gibi
bağlıydı. Öyle demişti tuttuğu dedektif. Şüphelenmekte haklı
olduğunu anlamıştı o zaman. En başta arkadaşları ipsiz sapsız
bir adamla evlenmemesi konusunda çok uyarmıştı O’nu.
Dinlememişti. Sevgisine inanmıştı Ali’nin. Oysa O’nun tek
istediği parasıydı. Selda’nın sahip olduğu milyonları elde
etmek içindi tüm uğraşı. O aşağılık kadınla kendisini
ortadan kaldırma konusunda tereddüt etmeyeceklerini anlamıştı.
Hem Ali hem de o aşağılık kadın bir sürü suçtan içeri
girmişti. İspatlanamayan bir cinayet davaları bile vardı.
Ayrılmaya karar vermişti. Kolay değildi ama bu süreç. Moral
bozukluğu, bir sürü ilaç ve içki. Bir şekilde rahatlamaya
ihtiyacı vardı. Uğradığı ihaneti kabullenemiyordu. Evlenmeden
önceki sevgilisini aramıştı. İyi bir adamdı Okan. Her şeyden
önce iyi bir dinleyiciydi. Tek problemi kadınlardı. O yüzden terk
etmişti zaten Selda O’nu. Dedesinin eski bağ evine çağırmıştı
Okan’ı. Sessiz ve insanlardan uzak olduğu için burada yaşıyordu
birkaç haftadır. İçki, ilaçlar, moral bozukluğu ve tüm
bunların üstüne eski bir yaşanmışlık da eklenince Okan’la
yatakta buluvermişti kendini. Sonra aniden Ali gelmişti. Niye?
Niçin? Ve neden? Bilmiyordu. Tek bildiği gördüğü manzara
karşısında kendini kaybeden Ali’nin silahını çekip ateş etmeye
başladığıydı. Zor kaçmıştı oradan. Okan’ın dağılan beyni
yastıkların üstüne saçılırken olanca hızıyla odanın diğer
kapısından kaçmıştı. O kısımdan habersizdi ama Ali
sevgilisini aramıştı. Sinirine hakim olamadığı için yaptığı
saçmalığın farkına vardığında çok geçti. Sevgilisi çileden
çıkmış ve Selda’nın peşinden yollamıştı O’nu. Aptallığının
neticesinde ortaya çıkan sorunu halletmesi ve Selda’yı yakalayıp
geri getirmesi için.

“Şimdi beni dikkatle
dinle” dedi Ali bir eliyle tuttuğu kolunu iyice sıkarken,
“Beraber şehre gideceğiz. Yarın sabah bankaya geçip istediğim
kadar parayı sana vereceğim hesaba aktaracaksın. Sonra seni
serbest bırakacağım. Dediklerimi yaparsan hiç kimseye bir şey
olmayacak”

Ali’nin yalan
söylediğini biliyordu. Bu ses tonunu tanıyordu. Bir cinayetin
şahidiydi. Parayı onlara verse bile öylece bırakıp gitmelerine
izin vermeyeceklerini biliyordu. Bir şeyler yapıp ellerinden
kurtulmalıydı ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. En iyisi zaman
kazanmaktı.

“Tamam Ali. Sen ne
istersen yapacağım. Yeter ki canımı yakma” dedi yalvarır bir
sesle.

Onlar içeride otururken
Mehmet hafifleyen yağmurun altında sigara içiyordu. Sakin bir
tavırla cebinden bir zarf çıkarıp içindeki fotoğraflara bakmaya
başladı. Selda’nın uzaktan çekilmiş çeşitli fotoğraflarıydı
bunlar. Aracı şöyle demişti bunları verirken,

“Müşteri seninle
direkt bağlantı kurmak istemedi ama fotoğraflardan birinde
görünüyor. İşte şu adam”

Gösterdiği adam
Ali’ydi. Karısını öldürmesi için iki yüz bin lira vermeyi
kabul etmişti. Ücretin yarısını peşin almıştı. Aracı
Mehmet’e işi getirdiğinde çok fazla düşünmemişti. Daha önce
de kadınları veya çocukları öldürdüğü olmuştu. Bu da
diğerleri gibi bir işti. Sigarasından derin bir nefes çekerek
Selda ve Ali’nin uzaktan çekilmiş fotoğrafına baktı. Bomboş
bakışlar belki de aylar önce çekilmiş fotoğrafın üzerinde bir
süre durdu. Ardından her şeyi tekrar zarfa koydu. Selda ve Ali
lokantada cam kenarına oturmuşlardı. Bulunduğu noktadan gayet net
bir şekilde görebiliyordu. Ali sinirli tavırlarla bir şeyler
anlatıyor, Selda da başını öne eğmiş dinliyordu. Ağır
adımlarla onlara doğru yaklaşıp cama vurdu. Artık gitme
vaktiydi. Ali anlamaz bakışlarla O’na bakınca eliyle gelmelerini
işaret edip arabaya yöneldi.

Benzinlikten çıkarken
Mehmet sakin bir sesle, “İleride eski bir köy yolu var, oradan
devam edeceğiz” demekle yetindi. Selda o an Mehmet’in neredeyse
hiç soru sormadığını fark etti. Arabaya bindiği ilk andan
itibaren hiçbir şey sormamıştı. Tek bir soru bile.

“Kim söyledi bunu
sana lan? Öyle apar topar kalktık oradan ama” dedi Ali.

Mehmet bu kez
sinirlenmedi. Sakin ve aşağılar bir ses tonuyla, “Bir kuş
diyelim” demekle yetindi. Bu sırada geldikleri yönün tersine
doğru gidiyorlardı. Yağmur neredeyse durmuş, yolun diğer tarafı
trafiğin açılmasını bekleyen arabalarla dolmuştu.

“Bir sen mi akıllısın
lan? Bu kadar araba yolun açılmasını bekliyor da”

“Sanırım öyle”
diyen Mehmet lafı kestirip attı.

Sonrası yeniden
sessizlikti. Bu kez çalan müzikten başka herhangi bir şey
duyulmuyordu. Selda, Mehmet’in yaptığı şeye anlam veremiyordu ama
itiraz edecek durumda değildi. Arabadan inerse Ali’nin merhametine
kalacaktı ki bu istediği son şeydi. Her nasılsa Ali de daha fazla
itiraz etmemişti. Neticede Mehmet bir tehdit unsuru değildi O’nun
için. Ya da Selda öyle düşündü. Yaklaşık beş altı kilometre
kadar gittikten sonra ana yoldan ayrılıp üstünde neredeyse
asfaltın kalmadığı tali yola girdiler. Buradan geçerken beyaz
tabeladaki köy ismini gördüğünü düşündü Selda. Gerçekten
bir yere çıkıyor muydu bu yol acaba? Eski araba çukurlarla dolu
yolda fazlasıyla sallanıyordu. Ana yoldan uzaklaştıkça gecenin
zifiri karanlığı etraflarını sarıyordu. İçinde yükselen
korkuya mani olmaya çalıştı. Bir şekilde bu kabus bitecekti.
Yarın bankaya gidecek ve Ali’nin istediği parayı verdikten sonra
kurtulacaktı. Okan’ı düşündü. Başına gelen şeyi hak
etmemişti. Kimse böyle bir şeyi hak etmezdi. Farların zar zor
aydınlattığı yoldaki büyük çukuru gördüğünde Mehmet’i
uyarmak istedi ama çok geçti. Tuhaf şekilde Mehmet çukura doğru
direksiyonu kırıp gaza bastı. Araba büyük bir gürültüyle
çukura düşüp çıktığında koca bir parçanın araçtan
koptuğunu düşündü. Arkadan Ali’nin ettiği küfür duyuldu.
Mehmet arabayı yavaşlatıp yolun sağına doğru çekerken,

“Sanırım lastik
patladı” dedi.

Çok sakindi. Olmaması
gereken kadar sakin. Selda’ya tuhaf geldi Mehmet’in bu sakinliği.
Mehmet arabadan inip aracın önünde eğilip gözden kayboldu.

“Ahmak puşt. Böyle
bir yolda ne olmasını bekliyordu ki?” diyen Ali sinirle arabadan
indi. Ne olduğunu görmek istiyordu. Biraz önce durmuş olan
yağmur sanki hiç yağmamış gibi yeniden başladı o sırada. Ali
bir şeyler söylüyordu. Küfür ettiğini düşündü Selda. Çalan
müzik ve yağmurun sesinden hiçbir şey duyulmuyordu. Biraz önce
tekere bakmak için eğilen Mehmet’in ayağa kalktığını gördü.
Farkların ışığında iki adam karşılıklı duruyordu. Ali elini
kolunu sallayarak bir şeyler söylerken Mehmet’in elinin beline
gittiğini gördü. O kadar hızlıydı ki inanamadı. Elinde beliren
silahı Ali’nin kafasına doğrultup bir el ateş etti. Selda elinde
olmadan çığlık attı. Gördüğü şeye inanamıyordu. Mehmet
yere düşen Ali’ye üç el daha ateş etti. Peş peşe ve
duraksamadan. Sonra büyük bir sükunetle silahını beline koyup
arabaya binmek için yürüdü. Binlerce şey geçti o sırada
Selda’nın aklından. Binlerce korku dolu şey. Bacaklarını
oynatabilse araçtan inip kaçacaktı. Ama yapamadı.

Mehmet araca bindiğinde
hiçbir şey demedi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi önüne
bakıyordu. Selda’nın tek düşündüğü ise çığlık atmamak
için mücadele etmekti. Mehmet aracın teybine uzanıp müziği
kapattı önce. Daha sonra gözlüklerini çıkarıp Selda’ya baktı.
O an farkında olmadan gözlerinden yaşlar döküldüğünü fark
etti Selda.

“Sadece bu herifi
sevmedim hepsi o” dedi Mehmet sakin bir tavırla. “Geriye doğru
yürüyüp kendinize bir araç bulun”

Selda titriyordu.
Sıtmaya tutulmuş gibi her yanı titriyordu. Mehmet konuşmasını
bitirdiğinde titreyen eliyle zar zor kapıyı açtı. Bir şey demek
istedi. Bir şey demeliydi. Korku içinde geriye dönüp,

“Teşekkür ederim”
diyebildi sadece. Sonra da arabadan inip koştu.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir