Gece, Blues ve Alkol

Yağmur
yağıyor bardaktan boşanırcasına. Küçük sular birleşip
yollardan aşağı akıyor önüne çerçöpü katarak. Kalabalık
bekliyor saçakların altında. Kadınlar ve adamlar. Yüzlerinde
merakın ve endişenin izleri. Mesaiden çıkalı birkaç saat
olmuştu daha. Evde koltuğa uzanıp günün yorgunluğunu atma
hayali kurarken telefon çalmıştı.
İntihar
vakası var, acil gelmeniz lazım!”
Ne
diyebilirdi ki buna, gelemem mi? Tekrar üstünü giyinip dışarı
çıkmıştı. Şehrin ışıkları yağmur altında dağılırken
sürmüştü arabasını. Radyoda bir şarkı; Skip James, Washington
D.C. Hospital Center Blues. Tekerin arada bir girdiği su
birikintilerinden çıkan sesler eşlik etmişti her şeye. İçindeki
sıkıntı havadan mı, yağmurdan mı? Değiştirmek lazım arabayı,
çok eskidi. İşe ilk girdiğinde almıştı, bir heves. Dünyayı
değiştirebileceğine inandığı zamanlar. Hayallerin dünyada yeri
olmadığını görecek kadar yaşlı değildi o vakitler.
Boşanmamıştı daha. Ve hepsinden önemlisi alkole bu kadar
bağlanmamıştı. Yan koltukta duran şişeden birkaç yudum. Skip
James’in ince sesi boğazını yakan yudumda.

Yes,
I was a good man
But I’m’s a po’ man
You understand
Sokağın
başına geldiğinde ışıkları görmüştü. Ambulans
ın,
itfaiyenin ve polis arabalarının ışıkları. Yağmur altında ne
de güzel görünüyorlardı. Gelene kadar çok fazla içmişti. Aç
karnına yapmamalıydı bunu. Eskiden olsa anlarlardı belki ayık
olmadığını. Şimdi çok içmesi lazım anlamaları için.
Tahminlerinden bile çok. Arabadan indiğinde genç bir polis
gel
mişti
yanına koşarak.
Yukarıda!
Bi
z
konuşup ikna etmeye çalıştık ama nafile”
Daha
işe gireli çok olmamış. Her halinden belli. “Gecenin bu saati
döktü bizi
buraya
orospu
çocuğu” diyecek birkaç yıl sonra. Tek başına evde kendini
asmadığı için küfürler edecek bir başka gün ve bir başka
çatıdaki adama. Tebessüm edip anladığını göstermek için
başını salladı. Alkol kokuyor mudur acaba? Yağmur gizler her
şeyi. Gizliyor olmalı. Sokaktan aşağı dereye dönüşmüş
yağmur sularının üzerinden birkaç adımda atlayıp karşıya
geçiyor. Saçağın altındaki seyirciler sonucu bekliyor merakla.
Yağmur altında kalmaya değer izledikleri şey. Yukarı doğru
çıkarken cebindeki şişeden birkaç yudum daha.

Yes,
I was a good man
Dairenin
kapısı açık. Ayak üstü bir polisle itfaiye eri konuşup
gülüşüyorlar. Bir kadından bahsediyorlar,
büyük
kalçalı. En son ne zaman bir kadınla beraber oldu sahi? Bu kafayla
hesaplaması zor. Çok oldu galiba. Biri eliyle işaret ediyor. Derli
toplu içerisi. Hiç öyle dünyadan bağını koparmış birinin
evine benzemiyor. Yatak odasına gelip açık pencerenin önünde
duran adama bakıyor. Beşinci kat. Buradan düşerse kesinlikle
ölür. Islak pardesü
sünün
cebinden bir sigara. Pakette iki tane kalmış. Ağır adımlarla
pencerenin yanına geliyor. Biraz daha ayık olsa daha mı iyi olurdu
acaba? Biraz daha az içse…
Beyefendi?”
diyor kelimeyi doğru telaffuz dikkat ederek.
Yakışıklı,
düzgün giyimli bir adam. Yağmur altında sırılsıklam.
Gözlerinde korkudan iz yok. Neden tereddüt etmiş acaba? Buraya
kadar çıktıktan sonra beklemesi anlamsız. Birilerine şov yapmak
için çıkanları gördü daha önce. Bu gözler bomboş oysa,
sonsuz çöller gibi.
Neden
beklediğimi mi merak ediyorsunuz?” diyor adam.
Kelimelerin
arası mutsuzlukla dolu. Yağmur artıyor. Aşağıdan kısa bir
siren sesi. Konuşmalar belli belirsiz duyuluyor.
Adım
Necip. Sizinkini öğrenebilir miyim?” diyor nazikçe.
Adımın
b
ir
önemi yok”
diyor
adam, “
Sadece
yağmurun durmasını bekledim. Neden bilmiyorum buraya çıktıktan
sonra yağmur bitene kadar son bir kez düşünmeye karar verdim.
Fakat insanları tahmin edemedim. Çoğu şeyi tahmin edemem zaten”
Buna
ne demesi lazım? Bir şey söylemesi gerektiğini biliyor ama
zihnini toplayamıyor ki. Bu kadar çok içmemeliydi!
İsminizi
söylemeniz gerekmiyor. Size hitap etmek için sordum sadece.
Oraya
çıkma sebebinizi konuşmak istiyorum. Bir şeye zorlamak değil
amacım”
Güzel
oldu bu cümle. Diğer taraftan polisler yanaşıyor olmalı.
Dikkatini bir süre daha dağıtabilirse onu yakalayıp içeri
çekebilirler. Sonra eve gidip yatabilir. Sabah yine işe gelmek
zorunda ve saat hızla ilerliyor.
Size
bir sorum var diyor?” adam ona dönmeden. Gözleri hep aşağıdaki
kalabalıkta.
Evet
buyurun, sorun lütfen?”
Sizi
hayatta tutan şey nedir?”
Bu
ne biçim bir soru şimdi? Ne bileyim nedir orospu çocuğu,
yaşıyoruz işte” diye bağırmak geçiyor içinden. Alkol
yüzünden hep. Sinirlerine hakim olması zorlaşıyor içince. Biraz
daha az içseydi. Soruyu çevirmek en mantıklısı. Tek yapması
gereken dikkati dağılana kadar onunla konuşmak.
Bilmem,
sizce nedir?”
Adam
ona doğru dönüp gülümsüyor. “Sevilme umudu. Sizi hayatta bu
tutar işte. Birileri tarafından sevileceğinize dair olan inancınız
yaşatır sizi”. Kısa bir an duraksayıp gökyüzüne bakıyor.
Yağmur sicim gibi. “Ne var biliyor musunuz? Bu yağmur durmayacak”
Gözlerini
kırpıştırıyor birkaç kez. Adamın orada olup olmadığını
anlamak ister gibi. Yok! Bu kadar ani nasıl atlayabilir bir insan?
Aşağıdan bir çarpma sesi ve çığlıklar. Bitmek üzere olan
sigarası elini yakıyor. Tertemiz halının üstüne düşerken
izmarit
yanan
parmağını
tutuyor. Onu hayatta tutan şey ne? Bunu düşündü mü ki şimdiye
kadar? Biraz daha az içseydi cevap bulabilirdi. Omuzlarını
silkiyor. Bu sorunun bir cevabı yok. Eve gidip dinlenmeli, sabah işi
var.
Aşağıdaki
bağırışlara sirenler karışıyor. Hastaneye yetiştirmeye
çalışıyor olmalılar. Boşuna! Beşinci kattan atlayan biri sağ
kalamaz.
Son
sigarasını çıkarıyor cebinden. Şişenin dibinde biraz daha var,
eve gidene kadar yeter. “Ne güzel evmiş burası” diye geçiriyor
içinden. Zihninde Skip James şarkısını söylüyor.

Yes,
I was a good man
But I’m’s a po’ man
You understand

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir