Deneme 2

Bilmem ne kadar zaman önce, tam burada durdum. Bu
eski kapının ardında. Bir Haziran gününün akşam üstü. Şimdi
günlerden neydi hatırlamıyorum. Keşke hatırlayabilseydim. O
kadar çok zaman geçti ki üzerinden. Hatırlamam imkansız artık.
Bomboş bir odadayım şimdi. Gitmem gerek. Kaybettiğim her şeyin
anıları benimle beraber gelecek ama ben buradan gideceğim. Gitmem
gerek. Yaşlı biri için çok büyük bu ev. Gitmem gerek…
Gereklilik içimin acısını gidermiyor ya, neyse. Keşke… sevmem
bu kelimeyi de ama keşke burada kalabilseydim. Çok yaşlıyım
artık. Yapamıyorum. Bilemezsiniz ne kadar zor olduğunu. Eşyalar
toplanıp gitti bile. İzler var hala parkelerin üstünde. En
azından, benden sonrakiler gelip onları temizleyene kadar orada
kalacaklar. Kısa bir süre daha, ha? Burada hiç yaşamamış gibi
olacağım. Hiçbir şey kalmayacak benden geriye. Duvarlar
hatırlayacak belki. Ya da kapının yanında arada bir konuştuğum
gül fidesi. Geriye hiçbir şey kalmayacak benden bu evde.

O gün, bundan bilmem kaç
yıl, kaç ay, kaç hafta ve kaç gün önceki o gün burada
yatağımdaydım. Cam yarıya kadar açık, beyaz perdeler rüzgarla
dans ediyordu. Cilalı parkeler üstünde duran halıyı beraber
almıştık. Eskiler satan bir dükkanın önünden geçerken
gözümüze çarpmıştı. Sevmezdi eski eşyaları ama onu
istemişti. Camdan akan rüzgar yüzüme vuruyordu. Perdeler
salınıyor, dışarıda cıvıldayan kuşların sesi her şeye eşlik
ediyordu. Dedim ya bir akşam üstüydü. Güneş direk vurmazdı
penceremize ama yazları batmaya yakın, bir kızıllık vururdu cama
belli belirsiz. O gün de oradaydı. O gün her şey bu odadaydı.
Yanımdan kalkıp gömleğimi giymişti. Büyük olurdu ona, komik
görünürdü biraz ama severdi benim eşyalarımı giymeyi. “Bir
şey ister misin?” demişti. İstememiştim. Keşke isteseydim. Ne
çok keşke dedim. Bir de sevseymişim keşkelere boğarmışım
burayı. Şu an canım bir kahve çekti. Bir kahve isteseydim ama
istemedim. Az önce seviştiğimiz beyaz çarşafların üzerinde ona
baktım. Gülümsedi. Gülünce gözleri ışıldardı. İnce, zarif
bacakları kımıldadı ve şimdi iyiden iyiye eskimiş şu kapıdan
çıktı. Kısa sarı saçları omuzlarındaydı. Bileğinde ince
altın bir künye. Hani dikkat etmeseniz göremeyeceğiniz kadar ince
olanlardan. Güzel elleri kapının yanından kıvrılıp çıkarken
gördüğüm manzara kadar güzelini görmedim. Dönüp bakmadı.
Baksaydı muhtemelen bu kadar güzel olmazdı. Derin bir nefes
almıştım. Hani birini hatırlayıp özlediğinizde alırsınız
ya, işte onlardan. O gün bu odada her şey vardı.

Ve her şey şu eski
kapıdan, tıpkı az önce olduğu gibi çıkıp gitti. Uzun zaman
önce bir Haziran günüydü. Akşam üstü. Yaşadığım en güzel
gündü.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir