Cehennemin Kapısı (2.Bölüm)

Ağır adımlarla önünde yürüyen adamı takip etti. Mermer
zeminde çıkan ayak sesleri. En kötüsü ne olabilirdi ki? En
kötüsünün ne olabileceğine dair fikri bile yoktu. Görecekti.
Adamı izledi. İki pervazlı ahşap kapıyı açtı önündeki adam.
İşte başlıyordu. Hizmetlinin duvar gibi ifadesiz suratına
tebessüm edip içeri girdi. Sağında filmlerde bile görmediği
büyüklükte şömine cayır cayır yanıyor. Deri koltuklarla
döşeli oda. Her tarafı ahşap kaplı. Şöminenin karşısındaki
iki koltuktan birinde ev sahibi, önünde devasa bir kangal. Bütün
dikkatiyle ona bakmakta.

“Buyurun” dedi
ev sahibi mesafeli bir tavırla ve karşısındaki koltuğu gösterdi.
“Biz de sizi bekliyorduk”

İkinci kez aynı
cümle. “Hoş bulduk” dedi durduğu yerde. Köpek tedirgin
ediciydi. Ev sahibinin bir şey yapmasını; köpeği odadan
çıkarmasını, en azından rahatlatıcı şeyler söylemesini
bekledi. Nafile. Tıpkı köpeği gibi gözlerini ondan ayırmadan
bakmakta. Elinden geldiğince köpekten uzak kalarak koltuğa oturdu.
Ateşin kızıllığı odayı kaplıyor. Alevleri izlediler bir süre.
Çıtırdayan odunların sesleri. Köpeğin bakışları her an
üstünde. Konuya girmeli miydi, beklemeli miydi? Neden kimse doğru
düzgün konuşmuyordu!?

“Hikayenizi
okudum” dedi ev sahibi bakışlarını ona çevirirken. Bir elini
yanında duran köpeğin kafasına koydu. “Talebinizi kabul
ediyorum. Gerçi buraya davet edilmenizden anlamışsınızdır”

“Önce teşekkür
etmek…”

“Teşekkür için
yaptığımız bir şey olmadığını belirtmek isterim. Bunu adalet
için yapıyoruz ve karşılığında ödeme yapmanızı bekliyoruz”

“Ödeme için
gerekli emri verdim. Sanırım bilginiz vardır”

“Ah elbette…”
dedi ağır ağır köpeğin kafasını okşarken. “Benimki sadece
bir hatırlatma. Ve inanın bizden habersiz bir şey olmaz”

“Bu kadar erken
olduğuna şaşırdım? Yani onu getirmeniz daha uzun sürer
sanmıştım”

Ev sahibi “Tahmin
ettiğinizden daha iyi çalışıyoruz diyebilirim. Neyse, bunlar
sadece ayrıntı. Beni takip edin lütfen” dedikten sonra ayağa
kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Hemen bir adım
arkasında köpeği. Onların peşinde yürüdü.

Uzun koridoru geçip
siyah yıldızın üzerinden geçtiler tekrar. Onu kapıda karşılayan
adam takıldı arkalarına. Geldikleri yönün ters tarafındaki bir
kapıdan geçip aşağı doğru inen merdivenlere yöneldiler. Bitmek
bilmez gibi gelen basamaklar. Soğuk, kemerli, taş koridor. Aşağı
doğru gittikçe artan nem kokusu. Birilerinin konuşması lazım
artık. Gidilen yolun sonunda, başına korkunç bir şey
gelmeyeceğinin söylenmesi gerek. İçinde yükselen çığlık
boğazına doğru çıkarken bitti basamaklar. Genişledi koridor.
İlerledikçe yanan, geçtikçe sönen lambalar. Önlerinde ve
arkalarında zifiri karanlık. Boşluğun içine doğru ilerlediler.
Nem kokusu. Sessizlik. Tek istisna ayak sesleri. Ve sonunda… geniş
taş salon. Önlerinde dört adam boyunda iki kanatlı demir kapı.
Ev sahibi sakince geriye döndü ve gözlerinin içine baktı.

“Buradan sonra
geri dönüşünüz olmayacak. Gördüklerinizi sonsuza kadar
saklamak zorundasınız. En küçük bir şüphede bu kapının
arkasında olacağınızı tekrar hatırlatmak isterim. Son kez
soruyorum, Adalet Kapısı’nın arkasını görmek istediğinizden
emin misiniz? Eğer değilseniz, arkadaşlarım size arabanıza kadar
eşlik edecektir”

Her şey dün olmuş
gibiydi. Üstünden bir yıl geçmiş olması bir şeyi
değiştirmiyordu. Daha dündü. Kızını öldürmüştü o adam.
Bunu biliyordu, iliklerinde hissediyordu. Yanlış toplanan deliller,
iyi avukatlar, para ile ikna edilen insanlar. Bir şeyi biliyor
olmanız yetmiyordu. İspat etmeniz lazımdı. Adalet dedikleri şey
bunun üstüne kuruluydu. Mahkeme salonundan çıkarken sabırlı
olmasını tavsiye etmişti insanlar. Yapacak bir şey yoktu. Nasıl
olmazdı? Nasıl böyle bir şey söyleyebilirlerdi? Umutsuz bir gün,
meyhanede içerken yaklaşmıştı yanına. “Davayı televizyonda
izledim. Ve adalet aradığınızdan eminim” demişti sakin bir
sesle. Aşağı yukarı benzer şeyleri yaşamış biri. Yaşlı, son
derece kültürlü ve fazlasıyla ciddi. Kısaca anlatmıştı. Şöyle
demişti, “Bundan sonrasında hayatım tehlikeye girer. Size tek
tavsiyem şu kişi ile görüşmeniz”. Sonra bir kağıt uzatmıştı.
İsimsiz telefon numarası. Her şey böyle başlamıştı. Onlar
için yaptıkları sadece bir işti. Basit, genel geçer bir iş.
Dükkan açıp sebze satmanız gibi veya çiçek. Tek bir farkla,
basitti ama yaptıkları işten zevk alıyorlardı. O günden sonrası
biraz uzundu doğrusu. Kim karşısına böyle insanlar çıktığında
hemen inanırdı ki? Siz inanır mıydınız? Fakat gerçektiler ve
ciddiydiler. Parayı vermiş ve tek bir şey rica etmişti. Ceza
çekeni görecekti. Cezanın ne demek olduğunu bile bilmiyordu… ve
şu an dileğine kavuşmak üzereydi.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir