Ahmet

Çok
uzun zamandır buradayım, hayalleri bile duvarın ötesine
ulaşamayacak hale gelene kadar hem de. Ne kadar olduğunu sormayın,
yeterince uzun olduğunu bilmeniz kafi. Cinayetten girdim içeri. Pek
isteyerek oldu diyemem. Daha önce başlamış, saçma sapan bir
husumetin neticesi. Tasarlayarak adam öldürdüğüme kanaat getirdi
hakim. Öyle değildi oysa ama avukatım bile söylediklerime
aldırmadı. Paranız olmayınca dinlemiyorlar sizi. Kendi hikayemi
anlatacak gibi başladım söze kusura bakmayın. Niyetim başımdan
geçenleri anlatmak değildi oysa. Hapis tuhaf yer. Buraya neden
düştüğünüzü anlatmak istiyorsunuz. İçeride anlatacak çok
şeyiniz olmadığından sanırım. Her neyse… size Ahmet’i
anlatmak için yazıyordum. Niyetim oydu en azından.

Burada
ağır suçlu mahkumlar yatar. İçeride bir avlu, günde bir saat
çıkıp hava almanız için. Kendinizi insan gibi hissedebileceğiniz
bir saat. Bundan on yıl önce tanıştım Ahmet’le. Zayıf, kara
kuru, sessiz bir adamdı. Sürekli sigara içerdi. Onu sigara
içmezken gördüğüm bir an olduğunu hatırlamıyorum. Öyle
tanışmıştık. Sigara istemiştim ondan havalandırmadayken. Neden
bilmem benimle sohbet etmeyi sevmişti. Kimseyle uzun uzun
konuştuğunu görmedim. Böyle söyleyince sevilmeyen biriymiş gibi
gelebilir size. Öyle biri değildi Ahmet. Buradaki herkes severdi
onu. Bir şeyler anlatmaktan pek hoşlanmazdı ama anlattığınız
şeyleri dikkatle dinler, aynı şeyleri tekrar tekrar anlatsanız
bile sesini çıkarmazdı. Söyledim ya size, burada pek bir şey
olmaz. Kimileri aynı şeyi onlarca kez anlatır ilk kez anlatıyormuş
gibi. Unuttuklarından değil, anlatacak yeni bir şey olmadığından.
Duvarlar bırakmaz yeni şeyleri buraya.

Üç
yıl aynı koğuşta kaldım Ahmet’le. Ranzalarımız yan yanaydı.
Cinayetten girmişti Ahmet içeri. Ailenin en küçüğü o zamanlar.
On dokuz yaşında. Silahı verip, husumetleri olan birini
öldürmesini söylemişler. “Nasıl itiraz edeyim ağabey
büyüklere? Serde delikanlılık da var, düşünemiyorsun ötesini”
demişti sigarasından derin bir nefes çekerken. Kahvehaneye girmiş
adamı vurmak için. Ne bilsin içeride adamın arkadaşları
olduğunu. Onu vurduktan sonra diğerleri üstüne saldırmış. Beş
kişiyi daha öldürmüş Ahmet, üç de yaralı. Ahmet’i görseniz
inanmazsınız bu dediğime. Zayıf, kara kuru. “Silahı iyi
kullanırım ben ağabey. Küçüklükten taktılar belimize”
demişti hayretle ona bakınca. Müebbet vermiş hakim. Dört
hapishane değişmiş. İçeride öldürmek istemişler onu. İki
yaralama, bir cinayet daha. Bir gün avluda dolaşırken, “Mektup
yazdım hasımlarımıza. Af diledim, özür dilerim. Kifayet etmedi.
Haklılar tabi canları yanmış. Ben ne bilirdim ağabey gençtim o
zamanlar. Verdiler silahı elimize işte…” demişti. Pek
ziyaretçisi, gelip gideni yoktu. İçeri girdikten sonra birer birer
vurmuşlardı akrabalarını. Kalanlar da ya kaçak ya içeride.
Nadiren uzak akrabaları ziyarete gelirdi.

Geçen
yıl hastalandı Ahmet. Ne olduğunu bilmiyorum. Buradaki doktorlar
doğru düzgün bakmadılar. Çok sürmedi hastalığı zaten. Revire
ilk gittiğinin bir ayı geçmeden öldü Ahmet. Hayatta olan
akrabalarına ulaşmaya çalıştılar ama kimse gelmedi. Kimsesizler
Mezarlığına gömdük Ahmet’i. Dün gece ruhuna dua ederken yine
aklıma geldi. Bir yaz gecesi, hava sıcak. Nefes alınmıyor.
Uyumaya çalışıp da uyuyamadığınız gecelerden. “Sana
kimsenin bilmediği bir şey söyleyeceğim, bir sevdiğim vardı
biliyor musun ağabey” demişti Ahmet uyuyamadığımı anlayınca.
“Siyah uzun saçları, güzel gözleri vardı. Bir kez göz göze
gelmiştik. Tebessüm etmişti. Keşke konuşsaymışım o zaman.
Yüzünü hatırlarım hala. Gözlerine gökyüzü sığardı onun.
Öyle hep uzaktan… daha çok gençtim o zaman”. Böyle bir şey
duyunca merak ediyor insan. Siz etmez miydiniz? Çok sordum. Başka
bir şey demedi. Sessizliğine geri döndü Ahmet. Oysa benimle
konuşmayı severdi. O zaman fark edemedim, ne anlatacaktı ki Ahmet?
Kısacık hayatındaki tek sevda bu kadardı zaten. Gerisi hayaller
ve pişmanlıklar. Ahmak kafam, o an fark edemedim. Eğer o geceye
dönebilseydim bunu anlatmamasını rica ederdim. Yaşanmamış bir
hayatın geride kalmış hayaleti gibi yapıştı zihnime. Mezara
kadar gitmiş bir sevdanın tek şahidi. Size o yüzden yazdım
bunları. Ahmet’ten geriye güzel bir şeyler kalsın. Yaşayamadığı
her şeyin hayali benden sonra yok olup gitmesin diye. Artık siz de
biliyorsunuz. O kız da okur belki bu yazıyı. Ahmet’i hatırlıyordur
o da. Olmaz ya, eğer bu yazıyı okursa bilsin. Mezara kadar sevdi
onu Ahmet.

Bu
kadardı yazacaklarım. Gece oluyor yine. Yaz gecelerini
sevmiyorum…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir