Evrim IV (Online roman serisi)

Gece,
sırların perdesi. Dışarıda insanın yaşama sevincini kıran bir
soğuk vardı. Geçmekte olan ateşten geriye kalan közler
karanlıkta göz kırpıyordu. Lazım olacağını düşündüğü üç
beş şeyi sırt çantasına doldurmuştu. Hala peşinde miydiler
emin değildi ama dikkatli olmak zorundaydı. İstese de, istemese de
birilerini öldürmüştü. Yanında duran sırt çantasını alıp
yüklendi. Son bir kez aylardır yaşadığı mağaraya baktı.
Burası onun tek eviydi. Geri gelecekti. Ateşin üstüne su döküp
sürünerek mağaradan dışarı çıktı. Tahmininden bile soğuktu.
Ağır adımlarla bir süre yürüdü. Ormanın sessizliği, dolunay,
tepesinde parlayan yıldızlar. Her nefes alıp verdiğinde ağzından
çıkan buhar. Ayağı altında soğuktan taşa dönmüş dallar
çatırdıyordu. Yaşıyordu! Bir an durup kurtlar gibi ulumak
istedi. Soğuktan ölmüş bir coğrafyada yaşayan tek varlıktı.
İçi yaşamla doldu. Adımları hızlandı. Birkaç adım sonra
zıpladı. On, on beş metre sonra yere düştü ve tekrar… yüzünde
koca bir gülümseme. Soğuk içinden geçiyordu ama aldırmıyordu.
Bu kez otuz metreden fazla. Kurumuş ağaçların üzerinden geçti.
Özgürlük, hayallerinin bile ötesinde bir özgürlük hem de.
Hedefine kadar bu şekilde gidebilirdi. Sabaha karşı Özlem’in
evinin orada olurdu muhtemelen. Fakat planı bu değildi. Saçlarını
kesmiş, sakal bırakmış, tanınmamak için yanına gözlük
almıştı. İnsanların arasına karışıp normal vasıtaları
kullanacaktı. Süper kahramanlar öyle yapmaz mıydı? Güçlerini
kullanmadıkları zamanlarda normal insanlar gibiydiler. Yere
indiğinde kısa bir an duraksayıp hangi yöne gideceğine karar
verdi. Hemen önünde bir yol vardı ama oradan geçen bir araca
rastlaması; hele de bu saatte, pek olası değildi. Daha uzak
olmasına rağmen solundaki tepenin ardındaki benzinlikte bir vasıta
bulabilirdi. Oraya doğru dönüp olanca gücüyle sıçradı.
Altında soğuktan donmuş toprak çatırdadı.
Benzinliğin
karşısındaki ağaçların yanına geldiğinde durdu. Aylar sonra
ilk kez normal insanların arasına karışacaktı. Üstünü başını
toparladıktan sonra ağır adımlarla benzinliğe yöneldi. Burası
şehirler arası otobüslerin durakladığı bir yerdi. Beş otobüs
yan yana park etmişti Yolcuların bir kısmı soğuğa aldırmadan
ağır adımlarla dolaşıyor, bir kısmı benzinliğin yanındaki
koca salonda oturmuş bir şeyler yiyip içiyordu. Sakin tavırlarla
yolu geçip, pompanın başında bir arabaya benzin dolduran gence
yaklaştı.
Otobüs
bileti alabilir miyim buradan?”
Genç
dalgın bakışlarla ona bakıp umursamaz bir tavırla, “Burada
bilet alabileceğiniz bir yer yok. Otobüs şoförleri ile konuşup
halledeceksiniz işinizi” dedi.
Herhangi
bir şey söylemeden otobüslerin bulunduğu tarafa doğru yürüdü.
Otobüslerin yanında iki kişi gülüşüp bir şeyler konuşuyor,
sigara içiyorlardı. Yanlarına gidip selam vermeden söze girdi.
İstanbul’a
gitmek istiyorum”
Gençlerden
kısa boylu olan sigarasından bir nefes çekerken onu baştan aşağı
süzdü. Kıyafetinden ya da tarzından hoşlanmadığı her halinden
belliydi.
Bizim
otobüse binebilirsin. Valizin var mı?”dedi sert bir ifadeyle.
Sakin
kalmalıydı. Gücünü olur olmaz yerlerde kullanmaması
gerekiyordu. Aldığı karara uygun hareket etmeliydi.
Valizim
yok. Sadece bilet lazım” dedi sert bir ifadeyle.
Yarım
saat sonra kalkıyor otobüs. Şurada duran” deyip parmağıyla
gösterdi onunla konuşan genç. “Ben otobüsün muaviniyim.
Kalkarken gel, hallederiz”
Eyvallah”
İçinde
yükselen öfkesini dizginlemeyi öğrenmeliydi. Evde olanları
hatırlamalı ve sakin kalmalıydı. Gücü ona sorumluluk
yüklüyordu. Soğuk havayı içine çekip ilerledi. Birkaç yolcu
hararetle bir şeyler konuşup sigara içiyordu. Yanlarına gidip
sohbete katılmak istedi. Uzun zamandır kimseyle konuşmamıştı.
Hiçbir amacı olmayan, sadece konuşmak için konuşulan bir sohbet.
Artık onların dünyasına ait olmadığını hissetti. Hayal bile
edemeyecekleri bir yerdeydi. Özlem’i görecek sonra yapması
gerekeni yapacaktı. Gökyüzüne baktı.
Birazdan
kar başlar” diye mırıldandı.
Sıcak
bir çay fena olmazdı. Omzunun üstünden az önce konuştuğu
muavine baktı. Buradan tek hareketle yanına zıplayıp boynunu
kırabilirdi. Tekrar derin bir nefes aldı. Kendini kontrol
etmeliydi. Yola çıkmadan bir çay içecek ve İstanbul’a varana
kadar hiçbir şeye aldırmayacaktı. Muavin en azından bir gün
daha yaşayacaktı.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir