Çalışma
odasında oturmuş boşluğa bakıyordu. Işığa ihtiyacı yoktu.
Arkasındaki pencerede pürüzsüz gökyüzünde salınan dolunay.
Uzaklardan bir ağustos böceğinin sesi. İnsanın içine umut
dolduran yaz akşamının içinde ötüp duruyordu. Aralık
pencereden esen ılık rüzgarla perdeler salınıyordu arada bir.
Dakikalardır elindeki çakmakla oynuyordu. Pahalı çakmağın
kapağın kaldırıp çakıyor, odadaki karanlık birden bire
aydınlanıyordu. Maun masanın üzerinde sabahtan incelediği
evraklar. Cep telefonun titreşimdeki sesi duyuldu odanın
sessizliğinde. Çakmağın kapağını kapatıp göz ucuyla ekrana
baktı. Tanımadığı bir numaraydı. Bilmediği numarayı asla
açmazdı ama arayan bekledikleri olabilirdi. Telefonu açıp
kulağına götürdü.
odasında oturmuş boşluğa bakıyordu. Işığa ihtiyacı yoktu.
Arkasındaki pencerede pürüzsüz gökyüzünde salınan dolunay.
Uzaklardan bir ağustos böceğinin sesi. İnsanın içine umut
dolduran yaz akşamının içinde ötüp duruyordu. Aralık
pencereden esen ılık rüzgarla perdeler salınıyordu arada bir.
Dakikalardır elindeki çakmakla oynuyordu. Pahalı çakmağın
kapağın kaldırıp çakıyor, odadaki karanlık birden bire
aydınlanıyordu. Maun masanın üzerinde sabahtan incelediği
evraklar. Cep telefonun titreşimdeki sesi duyuldu odanın
sessizliğinde. Çakmağın kapağını kapatıp göz ucuyla ekrana
baktı. Tanımadığı bir numaraydı. Bilmediği numarayı asla
açmazdı ama arayan bekledikleri olabilirdi. Telefonu açıp
kulağına götürdü.
Kısa
bir sessizliğin ardından, “Yarım saat sonra bir araç gelip sizi
Büyücü’ye götürecek” dedi sakin bir ses.
Heyecanla
koltuğunda doğrulup, “Evdeyim fakat…” dedi.
koltuğunda doğrulup, “Evdeyim fakat…” dedi.
Karşıdaki
ses aynı sakin edayla, “Oradan alınacaksınız zaten” deyip
telefonu kapattı.
ses aynı sakin edayla, “Oradan alınacaksınız zaten” deyip
telefonu kapattı.
Kapanan
telefona bakıp nerede olduğunu nasıl bildiklerini düşündü kısa
bir an. Buna bir cevap bulamayacağı kesindi. İçi umutla doldu.
Uzun zamandır ilk kez gelen mutluluk hissi. Aceleyle yerinden kalkıp
yatak odasına doğru geçti. Duş alıp güzel bir şeyler
giymeliydi.
Hazırlanıp
masasının başına döndüğünde yarım saat dolmak üzereydi.
Sonunda Büyücü’yü görebilecekti. Bir dedikodu ile başlayan
araştırma sonunda gerçeğe dönüşmüştü. Saatine bakıp yarım
saatin dolduğunu düşünürken telefonu çaldı. Gelmişlerdi!
Kapıyı arayarak aracın bahçeye girmesine izin vermelerini
söyleyip aşağı indi. Siyah, pahalı bir araba merdivenlerin
karşısında durdu. Hızlı adımlarla merdivenden inip arabaya
bindi.
“Kapıdan
çıktıktan sonra yanınızda duran siyah torbayı başınıza
geçirmenizi rica edeceğim. Size söylenene kadar çıkarmamalısınız”
dedi şoför.
“Pekala!”
deyip yanında duran kadife torbaya baktı.
deyip yanında duran kadife torbaya baktı.
Yarım
saat süren bilinmeze gidişin ardından araç durmuştu. Korkmuyordu
ama dayanılmaz bir merak duygusu tüm benliğini ele geçirmişti.
Kapı açılıp, “Size eşlik edeceğim. Lütfen araçtan inin”
dedi bir ses. Denileni yapıp aşağı indi. Birkaç kapı ve
merdiven. Sonunda bir koltuğa oturtuldu.
“Hoş
geldiniz” dedi bir başka ses, “Torbayı çıkarabilirsiniz”.
Denileni yaptı. Oldukça şık ve sade döşenmiş bir odadaydı.
Karşısında ellili yaşlarda, temiz ve güzel giyimli bir adam
tebessüm ederek ona bakıyordu.
“Hoş
bulduk. Büyücü siz misiniz?” dedi sakin bir sesle.
bulduk. Büyücü siz misiniz?” dedi sakin bir sesle.
“Evet,
benim”
benim”
“Efsane
değil değil mi tüm duyduklarım?”
değil değil mi tüm duyduklarım?”
“Efsane
olsaydı, burada olmazdınız. Bence asıl sormamız gereken soru şu:
Bunu yapmak istediğinizden emin misiniz? Çünkü geri dönüşü
yok bu işin”
olsaydı, burada olmazdınız. Bence asıl sormamız gereken soru şu:
Bunu yapmak istediğinizden emin misiniz? Çünkü geri dönüşü
yok bu işin”
“Eminim!”
dedi kararlı bir sesle. Onu kaybedeli üç yıl olmuştu. Hayatı
boyunca hissettiği boşluğun dolduğu zamanlar. Yıl dönümlerini
kutlamak için tatile gideceklerdi. Alışverişe gitmişti Nazlı.
Karşıdan karşıya geçerken hız yapan bir genç çarpmıştı.
Olay yerinde ölmüştü. Sadece Nazlı değil o da ölmüştü. “Tek
bir şeye ihtiyacım var, bana duyduklarımın doğru olduğunu
söyleyin”
Gülümsedi
Büyücü. “Duyduklarınız doğru. Beyniniz yaşadığınız her
şeyi kayıt eden bir bilgisayar. Hepsi orada. Siz ise sadece
ihtiyacınız olan kadarını geri çağırabiliyorsunuz. Asıl
duymak istediğiniz şeyi söyleyeyim, neyi tekrar yaşamak
istiyorsanız yaşatmamız mümkün”
“Aynı
şekilde olacak değil mi? Peki süre?”
şekilde olacak değil mi? Peki süre?”
“Beyninizde
ne kayıtlı ise ve siz hangisini yaşamak istiyorsanız o olacak.
Şöyle örneklendirebilirim, şu an beyniniz duyu organları
vasıtasıyla benden size gelen verileri okuyor ve gördüğünüz,
duyduğunuz, hissettiğiniz şey ortaya çıkıyor. Eğer ben
buradaki verileri başka zaman ve başka bir yerde herhangi bir
program vasıtası ile beyninize aktarırsam aynı şeyi yaşar,
farkı anlayamazsınız. Kısaca aynı şekilde olacak, evet. Ne
kadar süreceği ise ne kadar yaşayacağınıza bağlı. İstediğiniz
anıyı siz ölene kadar tekrar ve tekrar yaşatacağız. Siz bunun
tekrar olduğunu fark edemezsiniz tabi. Her seferinde ilkmiş gibi
olacak. Bir kez işleme başladıktan sonra geri dönemeyiz. Uzun
yaşamanız için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Fakat takdir
edersiniz ki yatakta makinelere bağlı bir beden normalde
yaşayacağı kadar uzun süre yaşayamaz”
“Anlıyorum”
dedi tebessüm ederek. Tek istediği Nazlı’yı bir kez daha
görmekti. Yeniden nefes almaya ihtiyacı vardı. “Ne zaman
başlayabiliriz?”
“Ne
zaman isterseniz” dedi Büyücü sandalyesine yaslanırken. “Ücret
konusunu halledeceğiz. Ardından dataların toplanması ve
seçtiğiniz dönem ya da anının seçilmesi var. Bir iki gün kadar
sürüyor bu işlemler. Sonrası onay vermenize bağlı. İşlemi
başlatacağız”
Uzun
zamandır duyduğu en iyi haberdi. Rahatlamıştı. Derin bir nefes
alıp verdi, tebessüm etti.
zamandır duyduğu en iyi haberdi. Rahatlamıştı. Derin bir nefes
alıp verdi, tebessüm etti.
“Ödemeyi
hemen yapıyorum”
hemen yapıyorum”