Eski Günler

İlk
profesyonel maçına çıktığında yirmi bir yaşındaydı. Peşi
sıra gelen on yedi galibiyetin tamamını nakavtla almıştı. Spor
basını, yorumcular, uzmanlar ve seyirciler ondan çok şey
bekliyordu. Dünya şampiyonluğu ve belki daha fazlası… bir
efsane olma. Doğrusu çalışkanlığı, sıfırdan yükselişi ve
her şeyden önemlisi kişiliği ile efsaneler arasına girme
ihtimali pek de yabana atılacak gibi durmuyordu. On yedinci
galibiyetinin ardından sonra bile zamanının çoğunu spor
salonunda geçirmeye devam etmişti. Bir başkası olsa
gevşeyebilir, yeni yeni tezahür etmeye başlayan şöhretin keyfini
sürebilirdi ama Sedat öyle biri değildi. Orta sikletin umut vaat
eden genç ismi…
Sonra
kimsenin nasıl geliştiğini tam olarak bilmediği bir şey oldu.
Sedat, Pınar’la tanıştı. Bazıları bir arkadaşının
tanıştırdığını söyler, bazıları ise Pınar’ın
gazetelerden adını duyup Sedat’a ulaştığını. Aslında çok
da önemli değil. Öğrendiğinizde hayatınızda hiçbir
değişikliğe yol açmayacak bilgilerden biri ama insan merak
etmeden duramıyor işte. Bir kez, çay içmek için oturduğumuz
küçük bir kahvede sordum Sedat’a bunu. Dalgın dalgın
gözlerimin içine bakıp, “Birer çay daha içip kalkalım”
dedi. Bir an cevap vereceğini düşündüm doğrusu. Eğer
yanılmıyorsam o da anlatmak istedi ama her nedense vazgeçti. Daha
sonra hiç sormadım. Dediğim gibi asıl önemli olan nasıl
tanıştıkları değil zaten ondan sonra olanlar. Sedat’ın hayatı
onunla tanışmasının ardından allak bullak oldu. Önce ilk
yenilgi ve ardından gelen sekiz tane daha. Düne kadar yenilmez olan
adam ringe çıktığında orada değilmiş gibiydi. Yenmek ya da
yenilmek onun için önemini kaybetmişti. Bir savaşçı için
olabilecek en kötü şey. Doğrusu büyük bir aşk yaşadığı ve
mutlu olduğu için başına bunların geldiğini söylemek isterdim
ve lakin durum hiç de öyle değildi.

Pınar,
Sedat’la tanışmadan önce adı yeni yeni duyulmaya başlayan bir
şarkıcıydı. İşin gerçeği Sedat’la tanışmamış olsa
adının duyulur hale geleceğini pek sanmıyorum. Her nasılsa
magazin basını bu ikiliye fazlasıyla ilgi göstermişti. İkisi de
genç ve güzeldiler. İlgi çekecek hikayeleri vardı. Neticesi
Pınar’ın şöhretinin yükselişi ve Sedat’ın çöküşü
oldu. Her gün spor salonunda gördüğüm Sedat artık gazetelerden
hikayesini takip ettiğim birine dönüşmüştü. İlk ayrılıkları.
Ardından tekrar birliktelikleri. Sedat’ın Pınar yüzünden
başını belaya sokması. Birkaç ay hapiste kalması. Hepsini
gazetelerden öğrendim. Zaman geçtikçe basında sadece Pınar’ın
adı çıkmaya başladı. Sedat buhar olup uçmuştu sanki. Ortak bir
iki arkadaşımıza sordum ama onların da haberi yoktu nerede
olduğundan. Yıllar geçtikçe daha az hatırlar olmuştum Sedat’ı.
Arada bir hatırlayıp nerede olduğunu merak ettiğiniz ama hiçbir
zaman arayıp bulmaya çalışmadığınız eski arkadaşlardan
birine dönüşmüştü. Ben de spor salonundan ayrılmış, lüks
bir semtteki salonlardan birinde işe girmiştim. Boks artık geride
kalmış bir hayaldi. Sokaktan gelen çocukları eğitmeyi bırakmış,
fazla yediği için kilolardan şikayet eden insanları zayıflatmaya
başlamıştım.

Bir
sabah salona girdiğimde Pınar’ı gördüm. Salonumuza ünlüler
gelmiyor değildi ama her nedense onu görmeyi hiç beklemiyordum.
Basında göründüğünden daha güzeldi. Doğal olarak ilk aklıma
gelen Sedat oldu. Fakat takdir edersiniz ki doğruca gidip
soramazdım. Birkaç ay boyunca aralıklarla Pınar’ı salonda
gördüm. Ve bilin bakalım onu her gördüğümde aklıma gelen
Sedat tüm bu süre zarfında neredeydi?! Dışarıda bekleyen
arabanın şoförüydü. Evet…! doğru duydunuz. Sedat Pınar’ın
şoförlüğünü yapıyordu. Kilo almış, saçları dökülmüştü.
Olduğundan daha yaşlı görünüyordu. Doğrusu ilk gördüğümde
tanıyamadım. Onun son galibiyetindeki halini hatırlıyorum da…
Bu hale gelmiş olması inanılır gibi değildi. Sarıldık uzun
uzun, kayıp zamanları tamamlamak için neler yaptığımızı
anlattık birbirimize. Eski güzel günler. Zamanın hakimi bizmişiz
gibi zaferler kazandığımız günler.

Birkaç
kez daha görüştük o günün ardından. Pınar’ın bir
başkasıyla beraber olduğunu biliyor ve Sedat’ın hala onun
yanında neden durduğunu bir türlü anlayamıyordum. En sonunda
dayanamayıp sordum. Bunu… bu gördüğüm şeyi hak etmiyordu. Onu
hala sevdiğini söyledi. Yapabileceği hiçbir şey olmayan birinin
çaresizliğinde söyledi bunu. Tarif etmem zor. Hak etmediğini
söyledim. Pınar onun aşkını hak etmiyordu. Siz olsanız başka
bir şey mi söylerdiniz Allah aşkına. Tebessüm edip, “Aşkın
hak edip etmemekle bir alakası yok ki. Sadece olursun…” dedi.

Son
konuşmamız buydu. Ardından Pınar salona gelmeyi bıraktı.
Haliyle Sedat da. Uzun yıllardır saklandığı karanlığa karışıp
yine ortadan kayboldu. Şimdi arada bir söylediği şey aklıma
geliyor. Haklı olabilir de bilmiyorum. Doğrusunu isterseniz
anladığım şeyler değil. Pınar’la tanışmasa neler
başarabileceğini düşününce hele hiç anlam veremiyorum. Fakat
şu var, aşkı için yaşıyor. En azından bunu düşünüp teselli
bulmaya çalışıyorum..

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir