Teşhis (3. Bölüm)

İlaçları bırakalı on yedi gün olmuştu. Yine bir sürü laf,
bir sürü tavsiye, anlamsız zorlamalar. Bir yandan onların
zihninden geçenleri görmek, diğer yandan senden önce öleceklerin
yaşamla ilgili tavsiyelerini dinlemek. Hangisi daha tuhaftı karar
vermek zordu. Fakat bunları bir kenara bırakmıştı. Tek düşündüğü
elindeki gücü ne yapacağıydı. Kısıtlı zaman ve hayal bile
edilemeyecek yetenekler. Deniz kıyısına inmişti. Boş bir bank,
denizden esen güzel rüzgar, parlak güneş ve etrafta oraya buraya
giden insanlar. Huzur? Ah işte ondan uzaktı. Beyninde onu öldürmek
için ilerleyen tümör, etrafında dolaşan insanların iç
konuşmaları ve başlarına gelecek korkunç şeyler. On yedi gün,
on üç saat, altı dakika, on yedi saniye… beyninin arkasından
öne doğru yayılan uyuşma. Günlerdir gelmeyen ağrı yeniden
geliyor. Burada bayılırsa? Etrafta yeterince insan var, biri yardım
eder. Kırkıncı saniye… kafasının patladığını hissediyor.
Öyle olmadığını bilmesine rağmen. Flaş patlamasına benzer bir
ışık. Elli birinci saniye… hiçbir şey duymuyor ve görmüyor.
Sadece ağrı var. Bayılmak istiyor. Neden bayılmıyor, lanet ağrı
o zaman kesilir. Son anları olduğunu düşünüyor. İçinde tuhaf
şekilde öfke yükseliyor. Elli dokuzuncu saniye… olduğu yerde
kalkıp bağırıyor ve çevresindeki her şey ve herkes onlara
çarpan görünmez kuvvetle ileri doğru savruluyor. Ağrı aniden
kesilirken yaptığı şeyin farkına varıyor. Dairenin tam
merkezinde. Etrafında kendilerine neyin çarptığını anlamaya
çalışan şaşkın insanlar. On sekizinci dakika… etrafındaki
zihinlerden sadece korku geçiyor. Her şey ağır çekimdeymiş
gibi. Bir kadın denize uçmuş bağırıyor. Akşam kocası ile
tartışacak ve sinirini alamayan kocası ona tecavüz edecek. Genç
bir çocuk denize atlıyor kurtarmak için.
Yaptığı şeyin
farkında. İsteyerek mi yaptı bunu? Nasıl? Hangisini istedi ki?
Kontrol edip edemeyeceğini düşünüyor. Eve gitmeye karar veriyor.
Karşı apartmanlardaki insanların zihninden geçenler beyninde.
Hepsini duyabiliyor. Hepsinin başına gelecekleri görüyor.
Beyninin bunları nasıl kaldırabildiği bir muamma. Yol kenarında
durup etrafına bakınıyor. Genç bir kız yanaşıyor yanına, “İyi
misiniz, çok kötü görünüyorsunuz?”. Farkında değil ama yüzü
bembeyaz. Kız halinden korkmuş. Onun zihninde görüyor kendi soluk
yüzünü. Gülümsüyor. Gülümsediğini biliyor. “Akşam dışarı
çıkma. Ders çalışmaya gideceğin evde sana tecavüz edecekler”
diyor. Dediğini biliyor. Kız şaşkın şaşkın yüzüne bakıyor.
“Onlara gelemeyeceğini söyle ve bir daha görüşme. Ah bu arada
iyiyim” diyor. Üçüncü tekil şahıs konuşuyormuş gibi bir
his. Dışında ayrı bir dünya var ve ona dahil olmaya çabalıyor.
Adımını yola atıyor. Cep telefonuna gelen mesaja cevap yazmaya
çalışıyor sol tarafından gelen arabanın sahibi. Dönüp arabaya
bakıyor. Genç kız arkasında. Binlerce insanın düşünceleri.
“Ödemeyi yapmazsanız…” kısmına kadar yazmış şoför.
“İcraya vereceğim sizi” diye cümleyi tamamlayacak. Araba ona
çarpacak. Arabayı durdurabilir mi? Galiba… tuhaf ama bunu
yapabileceğini biliyor. Araba beton bir duvara çarpıyor sanki.
Oysa onunda araba arasında hiçbir şey yok. Arkasındaki kız
çığlık atıyor. Şoförün kafası direksiyona çarpıyor. Kısa
müddet hastanede kalacak. Ödemeyi almayacak ama. Devam ediyor
aldırmadan. İstese adamı öldürebilirdi. İstemiyor. Yirmi yıl
sonda kalp krizinden ölecek. Buradan çok da uzak olmayan bir yerde.
Eve gidip uyumalı.
Ne yapması gerektiğine bir karar vermeli. Delirmediğini biliyor.
Tek bildiği şey bu. O an kendisi ile alakalı hiçbir şeyi
göremediğini fark ediyor. Ölecek? Doktor öyle söyledi. Herkesi
görürken kendini nasıl göremiyor? Bunu düşünmeli. Üçüncü
şahıs bunu düşünecek ya da kendisi. Ne yapacağına karar
verecek. Ellerini açıp içlerine bakıyor. Sonra gökyüzüne. Evet
karar verecek…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir