1,2 ve 3

1

Bir adam geliyor ormanın
içinden. Yorgun ve bitkin görünüyor. Bir şeylerden kaçıyor
gibi sanki. Ya da huzursuzdur kim bilir. Dikkatli bakarsanız
görürsünüz. Bakın şu ilerideki büyük kayanın arkasındaki
toprak yolda. Dev bir kayın ağacı var hani yanında. Gördünüz
değil mi? Üstünde avcıların giydiği kamuflaj kıyafetlerinden
var. Avlanıyor muydu acaba? Av mevsiminde değiliz ama. Belki de
ormanda gezerken giymiştir. Mümkün, değil mi? Bana da öyle
geldi. Bir tuhaflık var sanki adamda. Adımları gezme hızından
daha yüksek. Acele ediyor gibi. Bakın giderek yaklaşıyor.
Sırtındaki çantayı şimdi fark ettim. Demek tahminimizde
yanılmamışız. Muhtemelen basit kamp malzemeleri var içinde.
Aslında düşündüm de yağmur yağarken adamın yavaş yürümesini
beklememiz saçma. Boşuna kuruntu yapıyoruz galiba. Soğuktan ve
yağmurdan kaçıyor. Gerçi buralar yürüyerek gelmek için çok
uzak. Bilmiyorum. Ben bir türlü karar veremedim, siz karar verin
buna. Evet artık yüzü iyiden iyiye seçiliyor. Uzun boylu, oldukça
atletik bir yapısı var. hani bir tahmin yürütmem gerekse yüzücü
derim. Adımları sağlam ve dikkatli. Adeta ormanın bir parçası
gibi hareket ediyor. Neden böyle telaşlı bir türlü çözemedim
ama. Çekik gözleri var. kaşları neredeyse yok gibi. Geniş bir
alın ve sivri bir çene. Artık siz de görüyorsunuzdur sanırım.
Sivri burnunun altında neredeyse yok denecek kadar ince dudakları
var. Derisi gergin ve beyaz. Yüzüne bakıp ne hissettiğini
seçemiyorum. Ölü gibi sanki. Çamurun içinde o kadar rahat
yürüyor ki eğitimli bir asker olduğunu düşündüm. Ne arıyor
bu ormanda şimdi bu? Güneş batmak üzere ve en yakın yerleşim
yeri millerce uzakta. Siz ne dersiniz bilmiyorum ama içimdeki
huzursuzluk büyüyor. Havadan da olabilir. Yağmur, sararmış
yapraklar ve kapkaranlık bir gökyüzü. Tüm bunlara ormanın o
kendine has sessizliğini ve huzursuzluğunu ekleyin. Diyorum ya
belki de havadandır. Bilmiyorum…

2

İrice kütüklerle
yapılmış bir dağ evi. Ormanın içindeki genişçe düzlüğün
ortasında duruyor. Evin içindeki ışık, huzursuz ormanın
ağaçlarının arasına düşüyor. Yağmur iyiden iyiye hızını
arttırdı. Bakın bacasından duman çıkıyor. İçine girip
bakalım mı, ne dersiniz? Ben de merak ettim. Kapıda pahalı bir
cip var. Bana zengin bir çapkının evi gibi geldi. Bu kadar uzak
bir yere, bu kadar güzel bir evi paranız çok değilse
yapamazsınız. Hadi gelin şunu bir öğrenelim, içeride kim
varmış. Ahşap kapı da inanılmaz güzelmiş. Şimdi içeri
girerken fark ettim. Şömine ve üstünde bir çift geyik boynuzu.
Bana hiç dekoratif gelmiyor. Siz ne dersiniz? Güzel mi şimdi bu?
Her neyse… hafif bir müzik sesi var ama bilmiyorum bu şarkıyı.
Tek söyleyebileceğim oldukça melankolik olduğu. Ah, işte
kahramanımız burada. Şöminenin karşısındaki büyük deri
kanepede. Tuhaf! Önünde bir viski kadehi, ve horozu kaldırılmış
tabanca duruyor. Birinden mi korktu acaba? Belki biz gelmeden önce
bir şeyler olmuştur. Böyle huzursuz bir ortamda her şey mümkün.
Sizin tahmininiz nedir bilmiyorum ama bana öyle geldi. Morali mi
bozuk? Evet, öyle olmalı. Boş gözlerle kadehe bakıyor. Üstünde
oduncu gömleği ve kot pantolon var. Biraz kilolu ama çok olduğunu
söyleyemem. En azından bana öyle geldi. Saçları dağınık.
Birkaç gündür sakal tıraşı da olmamış. Bu süre içinde
burada kaldığını söylememiz çok abes kaçmaz sanırım. Morali
bozuk. Çok hem de. Oldukça düzgün yüz hatları var. Yağmur
iyiden iyiye hızlandı. Neredeyse müziğin sesini duyamıyorum.
Kapı mı çaldı, yoksa bana mı öyle geldi? Siz bir şey duydunuz
mu?

3

Biraz
önce dağda gördüğümüz adam, şimdi burada. İleride arabasının
bozulduğunu söyleyip yardım istedi evdeki adamdan. O da kabul
etti. Şimdi içeride oturuyorlar. Tuhaf bir sessizlik var. Bir
şeyler ikram etti evdeki adam. Ama hala mutsuz. Umursamaz bir havası
var. Hani adam evi yaksa umurunda olmayacakmış gibi. Çalan müzik
iyiden iyiye iç sıkıcı olmaya başladı. Yağmur çıldırmış
gibi. İkisinin de önünde birer kadeh var şimdi. Kısa bir süre
önce konuştular. Ne dediklerini tam duyamadım. Neden bilmiyorum
ama bir türlü dikkatimi veremedim. Siz duydunuz mu bir şeyler?
Umarım duymuşsunuzdur. İsterseniz biraz daha yakına gidip
bekleyelim. Az sonra bir şeyler konuşurlar. Hatta öyle galiba,
evdeki adam kadehi olduğu gibi kafaya dikip solundaki adama bir
şeyler söylemeye başladı. Susun… birazcık sessizlik. Şunları
bir dinleyelim çok merak ettim.

“Bu
havada ve mevsimde ormanda yürüyüşe çıkmanız tuhaf”

Adamımız
gülümsüyor. Gülünce daha bir sempatik oldu sanki. En azından o
tuhaf, ölü yüzünden kurtulduk.

“Arabam
bozulmasa kolaylıkla geri dönebilirdim ama… Artık çok da önemli
değil. Sağ olun yardımınızı esirgemediniz. Arkadaşlar bir iki
saate kadar gelirler. Kusura bakmayın sizi de meşgul ediyorum”

“Bir
şey yaptığım yoktu. Öylece oturup içiyordum. Bir iki saatlik
vaktim kaldı merak etmeyin”

Şişeyi
alıp boşalttığı kadehine içki dolduruyor şimdi. Ne demek
istedi ki “Bir iki saatlik vaktim kaldı merak etmeyin” demekle?
Geri mi dönecek acaba? Durun tuhaf adam bir şeyler söylüyor.

“Silah?”

“Browning.
14’lü dediklerinden”

“Silahın
ne olduğunu biliyorum sadece neden masada ve neden hazır durumda
onu sordum. Huzursuz eden bir şey mi oldu?”

Evdeki
adamımız tebessüm etti. Tuhaf, adeta biri zorla ona tebessüm
ettiriyormuş gibi. Diğer adamımız da ciddileşti. Yine duvar gibi
bir yüzle evdeki adamı izliyor.

“Hayat
çok saçma ve anlatamayacağım kadar kötü şeyler oluyor. Bunu
size söylemem tuhaf gelebilir ama birisi bilsin istedim. Bu silahla
kafamı patlatacağım. Evet, aynen öyle yapacağım. Artık bu
saçma yerde bir dakika durmak istemiyorum”

Bir
tuhaflık olduğunu sezmiştim ama bu aklıma gelmemişti. Sanırım
çok da intihar heveslisi değil gibi. En azından bunu hiç
tanımadığı bir adama söylediğine göre. Anladığım kadarıyla
ikna edilip, intihar etmekten vazgeçmek istiyor. Sizce de öyle
değil mi? İyi de diğeri hiçbir tepki vermedi. Öylece adamımıza
bakıyor. Bir şey düşünüyor ama ne olduğunu anlamamız
imkansız.

“İntihar
etmekte kararlısınız yani?”

“Evet
aynen öyleyim. Siz gelince kapıyı suratınıza kapatmak istemedim.
Endişe etmeyin başınız belaya girmez”

“Hiç
öyle bir şey aklıma gelmedi. Uzun konuşmaları sevmem o yüzden
tekrar soracağım. İntihar etmekte kararlı mısınız? Lütfen
buna iyice düşünüp cevap verin”

“Hiç
bir şey beni bundan döndüremez. Hiçbir şey”

Yeniden
kafasına dikti kadehi. Neden vazgeçirmek için uğraşmıyor ki
şunu? O kadar da zor değil aslında. Zaten sarhoş. Masanın
üstündeki silahı alıp birilerini yardım için arasa bile kafi.
Öylece bakıp duruyor. Bir tuhaflık var demiştim bu adamda.
Sanırım meseleleri kavrayamıyor. Aklı başında biri, o saatte
ormanda gezer mi zaten? Durun durun, konuşmaya başlıyor yine. En
azından bu kez iyi bir şeyler söyler umarım.

“Uzun
zamandır kimseye iyilik yapmadım. Buna uygun bir hayatım olduğunu
da söyleyemem. Ormanda yürürken bunu düşündüm. Nereden aklıma
geldi bilmiyorum ama ölümü düşündüm. Sonbahardan belki de. Her
neyse… sanırım yapacağım şey sizin için en büyük iyilik
olacak”

Sonunda.
En azından aklı başına geldi de bir şeyler yapmaya karar verdi.
Durun bir dakika ne yapıyor o? Belinden çıkardığı şey bir
tabanca değil mi? Evet öyle. İyi de bunun neye faydası olacak ki?
Durun durun… Adamı vurdu! Evdeki adamı vurdu! Kafasının
açıldığını gördünüz değil mi? Titriyor şimdi. Aşağılık
herif onu tam kafasından vurdu. Bir insandan bu kadar kan çıkması
inanılmaz. Her yer kan oldu. Deri koltuğun üstü kafatası
parçaları ile dolu. Midem bulanıyor. Birinin bir şey yapması
lazım. Siz bir şeyler yapsanıza! Çırpınıyor hala. Kafası
dağıldığı halde neden ölmez ki bir insan? Kamuflajlı adam
oturduğu yerde geriye yaslandı. Hiçbir şey olmamış gibi.
Yüzünde yine o ölü ifade. Silahını bırakıp kadehi aldı.
İyilik diye bahsettiği şey… Hiçbir şey hissetmiyor mu bu adam?
Diğeri öldü sanırım. Artık kımıldamıyor. Dışarısı soğuk,
karanlık ve ıslak. Bunu biliyorum ama burada bir dakika daha
duramam. Siz ne yaparsınız bilmiyorum. Ben gidiyorum. Midem
bulanıyor…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir